Mao’dan önce, Mao’dan sonra
Kasım 2016
Şaban Recai Öztürk
1 Ekim 1949, Pekin...
İç savaşı kazanan Mao ve Komünistler Çin Halk
Cumhuriyeti'ni ilan ediyor... Çan Kay Şek ve Milliyetçiler Formoza Adasına (Tayvan'a)
kaçıyor ve Milliyetçi Çin Cumhuriyeti kuruluyor...
Dünya gücü olmaya ve 21’inci yy.ı biçimlendirmeye
başlayan Çin'e bakmaya çalışıyorum...
Yazılı tarihe göre 3.500 yıl önce başlayan döneme
girmek konuyu çok uzatır. Ama İlk Çağ’daki hanedanlara da kısaca bakmalı, çünkü
günümüze ışık tutan yanları var...
Yazının bulunduğu M.Ö. 1.500, ipeğin ilk kez yapıldığı
M.Ö. 1.300, atlı arabaların savaşlarda kullanıldığı M.Ö. 1.200 yılları, Şang Hanedanının
iyi teşkilatlanmış bir devlet dönemini kapsıyor...
M.Ö. 1022'den M.Ö. 221'e kadar süren sekiz yüz yıllık Zhou
Hanedanı bu dönemi izliyor. Madeni para, demirin silah ve alet olarak
kullanılması, uçurtmanın, ok atan tüfeğin, şemsiyenin ve pusulanın icadı, çayın
ilk kez içimi, savaşta süvarinin at arabalarının yerini alması, büyük piyade
birliklerinin kullanımı, General Sun Tzu'nun "Harp Sanatı-Art of War"
adlı kitabını (talimnamesini) yayımlaması, Çin Setti'nin ilk bölümünün, sulama
sistemlerinin yapımı, krallara danışman atanması, bozulan topluma eski
geleneklerin canlandırılmasını öğütleyen ahlak sistemcisi Konfüçyüs'ün ve
doğanın arkasındaki tanımlanamaz gücü arayan çok tanrılı Taoizm dininin çıkışı
bu döneme rastlıyor.
M.Ö. 600-500 arasını hatırlıyorum: Zamanın uygar dünyasında
zincirleme teolojik ve jeopolitik devrim yüzyılı... Doğu'da, Zerdüşt, Buddha, Tao,
Konfüçyüs, Batı'da, Sokrates, Platon, Aristo, Pisagor ve birçok felsefe akımı
ortaya çıkmış...
M.Ö. 209'u da atlamıyorum: Hun Hakanı Mete'nin tahta
geçmesi, TSK'nin kuruluş tarihi
kabul edilen, 10, 100, 1000 ve 10 bin kişilik birliklerle, emir-komuta
zincirine sahip, yeryüzündeki ilk düzenli orduyu kurması… Bunlar
Çin tarihinde de önemli... 320 bin askeri olmasına
rağmen, Mete'nin sayıca az ordusu tarafından yenilen Çin İmparatoru, yenilginin
ardından kendi ordusunu da bu şekilde düzenlemiş...
Çin'de M.S. 3’üncü yy.a kadar birçok hanedanın iktidar
mücadelesi yaşanıyor...
Tsin (Çin) Hanedanı (265- 316) parçalanan Çin'i
birleştirip ülkeye huzur ve istikrar getiriyor. Daha önceleri asillerin
savaşlarında ücretle kullanılan milletlerden Hyung-nu'lar (Hunlar) 303'te yeni
bir devlet kuruyor, Çin İmparatoru’nu iki kez esir alıyor ve 317'den başlayarak
Kuzey Çin'e egemen oluyor. Bunun üzerine Tsin hanedanı güneye iniyor (317- 419).
Güney Çin'de 618'e kadar çeşitli hanedan devletleri Vietnam
ve Tibet'in kuzeyini ele geçiriyor. Çin'in nüfuzu Orta Asya'da tekrar hissediliyor.
Kibrit yapımı başlıyor.
1913 yılının Osmanlı’sını hatırladım. Kişi başına
gelir İngiltere’nin onda biri kadardı, sanayi yoktu, Avrupa’dan kibrit almak
için 1914 bütçesine o zamanın parasıyla 200 bin lira konulmuştu.
Dünyanın en ileri uygarlığının geliştiği Tang Hanedanı
(618- 907) dönemine geldik…
Bu devirde önemli olaylar var: 659'da Batı Göktürk
Devleti Çin idaresine geçiyor. 744'te Moğolistan'da Göktürk İmparatorluğu'nun
yerine Uygur İmparatorluğu kuruluyor. Müslüman Arapların saldırıları ile Türkistan
Çin'in elinden çıkıyor, 751'deki Talas Savaşı Türkler için de dönüm noktası
oluyor. Uygur Türkleri, 755-763 yıllarındaki iç savaşın bitirilmesinde Çin hanedanına
yardım ediyor.
Lakecilik, barut, roket, bomba, matbaa bu dönemdeki
buluşlar...
Budizm, İslam, Zerdüştlük, Hıristiyan Nasturilik
dışardan alınan kültürler...
Sonra Uygur Türkleri Çin devlet yönetiminde önemli
mevkilere yerleşiyor. 960'ta başa geçen Song Hanedanı Çin İmparatorluğunu
yeniden kuramıyor, ama Çin'i dünyanın en zengin ülkesi yapıyor. Devlet Okulları
yaygınlaşıyor.
Budizm düşüşe geçerken Yeni Konfüsyüççülük yükseliyor...
Cengiz Han, 1206-1227 arasında Çin'i işgal ediyor. 1271'de
Kubilay Han, imparatorluğunu ilan ediyor, Yüan Hanedanını (1260-1368) ve
başşehir Yenching (Pekin)i kuruyor. Moğollarla beraber Yüan Hanedanı tüm Çin'i
fethediyor.
Moğolların 1258’de Bağdat’ı ele geçirdiği, 500 yıllık Abbasilerin
sonunu ilan ettikleri dönemler…
Moğollar Çin kültürünün etkisinde din, giyim ve
kuşamlarında Çin örf ve adetlerini benimsiyor, fakat önceki Türk Boyları gibi
asimile olmuyor.
Sonunda uygarlık galip geliyor. Ming Hanedanı sırasında
(1368-1644) Moğollar Baykal Gölünün kuzeyine sürülüyor...
Önemli bir dönemeçteyiz. Avrupalılar Çin'e geliyor...
Binlerce yıl Çin'i istila eden, düşük kültürlü ve
kolayca asimile edilen barbar Türklerden ve Moğollardan farklı, yüksek
teknolojiye ve üstün silahlara sahip Avrupalılar...
Önce 1550'de Portekizliler geliyor ve 1557'de Macao'yu
kuruyor. İspanyollar da peşlerinden.
Papa V. Nikolas’ın Afrika ve Doğu Hindistan'da misyonerlik
imtiyazını yüz yıl önce, 1454’te, Portekiz'e verdiğini hatırlıyorum. Papa VI.
Aleksander, kırk yıl sonra, yani Amerika’nın İspanyollar tarafından keşinden
sonra, 1493’te
dünyayı Portekiz ve İspanya arasında ikiye böldü, aralarında kavga
çıkmamalıydı. Portekiz eski imtiyazlarını korurken, yeni dünya İspanya’ya
verildi. Bu ülkelerin kralları hâkimiyetleri altındakileri Hıristiyanlaştırmakla
yükümlüydü. Misyonerlik masrafları söz konusu devletlerce karşılanıyordu.
Almanlar ve İngilizler de gecikmediler. Çin'e 17. yy.da
ulaştılar.
Zaten, 17.yy. ortasında Çin'in refah dönemi yavaşlıyordu.
Osmanlılar gibi…
Ming'lerden sonraki Mançu (Mançuryalılar) asıllı Qing
Hanedanı (1644-1912) döneminde Avrupalılar artık Çin tarihinin içindedir.
Rönesans, Reform, icatlar, keşifler derken, Batılılar koskoca
Çin'den uzak kalabilirler miydi?
Uzun yıllar Batıya kapalı kalan Çin'in Batıya açılması,
1850'lerde, Portekiz, İspanya, İngiltere, Fransa, Almanya ve ABD ile ticari ve
siyasi ilişkiler biçiminde başlıyor. Oysa Napolyon, 1800'lerde, uyuyan ejderha Çin'in
uyandırılmamasını öğütlemişti. Ama açgözlü, aşırı ihtiraslı Batı bu ikazı
dinlemiyor.
Süper güç İngilizler her yerdeydi...
İngilizler, gümüş para bulamadıklarından, Hint
pamuklukları ve afyonunu Çin'e getirip, çay ve ipekle değiştiriyorlardı. Çin
makamları bunu engellemek için afyon ithalini yasaklayınca 1839 ve 1856'da iki
büyük Afyon Savaşı oldu. Her iki savaş yenilen Çinlilere yıkım oldu. Galip İngilizler
geniş haklara sahip oldu, beş Çin limanı İngilizlere açıldı, Hong Kong Adası İngilizlere
bırakıldı. Misyonerlerin her yerde serbestçe çalışmasına izin verildi. 1858
anlaşmasıyla ABD’ye, Rusya'ya ve Fransa'ya da aynı haklar tanındı. Afyon
Savaşlarından sonra, İngiliz Doğu Hindistan Şirketi 1850-1900 arasında Çin'i
kontrolü altına aldı.
1838 Osmanlı-İngiliz Serbest Ticaret Sözleşmesi'ni,
Baltalimanı Anlaşmasını ve devamını hatırladım...
Ama zamanla Batılılarla anlaşmaların uygulaması
aksıyordu. Çinliler yabancıları ülkelerinden atmayı denediyse de, ayaklanmalar
Batılılarca bastırıldı. 19.yy. sonlarında Çin, Avrupa teknolojilerini uygulamayı
denedi, ama Japonlar gibi başaramadı. Konfüçyüsçü din adamlarının güçlü
muhalefeti engellenemedi.
1894'te Çin ve Japonya Kore'de çıkan ayaklanmayı
bastırmak üzere asker gönderdi. Ayaklanma bastırıldı, fakat daha sonra iki ülke
birbirleriyle savaşa tutuştu. 1895'te savaş sona erip Çin ağır bir yenilgiye
uğrayınca, Avrupalılar bundan da yararlandı. Çin her Avrupa ülkesinin ayrı
hükümran olduğu, deniz ve demiryolları işlettiği bölgelere ayrıldı. Çin
tarihinin en onur kırıcı dönemini yaşıyordu. Kore'nin bağımsızlığını tanıdı,
ayrıca Formoza (Tayvan) Adasını da Japonya'ya vermek zorunda kaldı.
Misyonerlerin öldürüldüğü 1908 Boxer ayaklanmasını
Batılılar yine bastırdı, şartları eskisinden daha da ağırlaştırdı.
İmparatoriçe 1901'de öğretimde batılı konuların yer
almasına, Silahlı Kuvvetlerde bazı düzenlemelere, 1908'de monarşinin
meşrutiyetle değişimine, 1909'da meclise ve seçimlere reformlara razı oluyor.
Ancak, bu düzenlemeler kimseyi tatmin etmiyor ve 1911'de bir devrimle Qing
Hanedanının sonu geliyor.
Yani 2.000 yıllık Çin hanedanın sonu...
Rusya’dan altı yıl, Osmanlı’dan 11 yıl önce…
Osmanlının 1839 Tanzimat, 1856 Islahat, 1876 I. Meşrutiyet,
1908 II. Meşrutiyet yıllarını ve 1922'deki saltanatın kaldırılmasını
hatırladım...
Şimdi Milliyetçilerin öne çıktığı Çin Cumhuriyeti
dönemine bakıyorum…
Bu dönemi de tarihimizdeki Jöntürkler ve İttihat
Terakki dönemi ile karşılaştırmak mümkün mü?
20. yy. başlarında çok sayıda Çin aydını eski düzenin
değiştirilmesi gerektiğine inanıyordu. Önderleri Sun Yat Sen
"milliyetçilik, demokrasi ve sosyalizm" ilkeleriyle 1905'te Tongmen
Hui İhtilalci Birliği'ni kurdu.
1911 devrimiyle Mançu Qing hanedanlığı sona erdi ve 1912'de
Çin Cumhuriyeti kuruldu. General Yuan Shikai Başkan seçildi, Tongmen Hui
İhtilalci Birliği parti haline gelerek Kuomintang adını aldı ve en büyük parti
olarak meclise girdi. Ancak, Başkan (General) Yuan 1913 sonunda Kuomintang'ı
yasakladı, 1914'te meclisi kapattı ve kendini diktatör ilan etti. Kuomintang
partisi Kanton'a kaçarak, direnişi sürdürdü.
Diktatör Yuan 1916'da ölünce, Kuzey Çin'de yıllarca
süren ve halkın daha çok ezildiği iç savaş (WARLORD-Savaş ağaları Savaşları)
başladı.
Çin sembolik olarak Birinci Dünya Savaşına
girince, Japonya Şanghay dahil bir çok şehri işgal etti.
Komünistler de hareketleniyor...
1921'de, Mao Çe-Tung önderliğinde Komünist
Partisi kuruldu ve taraftar toplamaya başladı.
Yani, Sovyetlerdeki 1917 Ekim Devriminden 4
yıl sonra...
1923'te, Çarlık rejiminin yıkılmasından sonra
kurulan Sovyetler Birliği Çin üzerindeki bütün haklarından vazgeçti. Milliyetçi
Kuomintang ve Komünist Parti Japonya'yı kovmak için birleşti.
Sovyetlerin, yeni kurulan, Atatürk Türkiye'si
ile de iyi ilişkiler kurduğunu unutmuyorum...
Sun Yat Sen 1925'te ölünce milliyetçilerin
başına Çan Kay Şek geçti. Kanton'da ulusal hükümet kuruldu. Japonlarla
savaşarak Şanghay dâhil birçok yeri geri aldı. Çan Kay Şek Japonlarla
savaşırken, bir taraftan da komünist ayaklanmaları bastırmaya uğraşıyordu. 1926'da
Çin'in büyük bir bölümüne hâkim oldu ve komünistlerin yardımıyla savaş
ağalarını yendi.
1927'de, Mao Komünist Partisi’ni
güçlendirerek ülke çapında teşkilatlanmaya ve hükümet kuvvetleri ile çarpışmaya
başladı. Komünistlerin çok güçlendiğini düşünen Çan Kay Şek birliği bozdu ve komünistleri
Şanghay'dan sürdü. Nanking'de ulusal hükümet tekrar kuruldu. Ayrılıkçı
köylülere baskı uygulandı. Çan Kay Şek 1928'de kuzeye Pekin'e ilerledi, Çin'i
mahalli diktatörlere karşı birleştirerek Çin Cumhuriyeti'nin lideri oldu. Aynı
yıl Mao Çin Kızıl Ordusu'nu kurdu. 1930'da, Milliyetçi Parti Çin'in demokrasiye
hazır olmadığını gördü ve askeri bir diktatörlük kurdu.
Komünistler gerilla harekatına başladı…
Bir yıl sonra, Japonlar Mançurya'yı işgal
etti ve bir kukla hükümet kurdu.
1931-1934 arasında Jinggang dağlarında Çin Sovyet
Cumhuriyeti kuruldu ve Mao başkan seçildi.
1934'te, Milliyetçi Parti komünistleri
çembere aldı, ama Mao bunu yardı ve "uzun yürüyüşü" başlattı, Çin Kızıl
Ordusu ortalama 13 bin kilometre yol yürümüş ve yürürken izleyen Çan Kay Şek
kuvvetleriyle de çarpışmak zorunda kalmıştı. Uzun Yürüyüş’le, çevrilip yok
edilmekten kurtulmuş ve daha güvenli bir bölgeye yerleşmişlerdi. Ama 90.000
kişi olan komünistler açlık, kış ve firarlar yüzünden 20.000'e inmişti.
1936'da Japon işgalinden sonra komünistler ve
milliyetçiler anlaşarak Japonlara direnme kararı aldı ve başkomutan Çan Kay Şek
oldu. Ama Çan Kay Şek ve Amerikan okulunda eğitim gören Hıristiyan eşi, çok
fazla Batılılaşmış oldukları için, eleştiriliyordu.
1937'de Pekin, Nanking ve Şanghay'ı ele geçiren
Japonya bir geçiş (ara) hükümeti kurdu. Başkent Nanking'de 250.000 Çinli Japonlarca
katledildi.
1943'te Batılılar milliyetçi Kuomintang'ın Japonya
ile ayrı bir barış yapmasını engellemek için bütün ayrıcalıklarından vazgeçti.
1945'te İkinci Dünya Savaşı bitti, Japonya
yenildi. Çin, ABD desteği ile Sovyetlerin boşalttığı Mançurya'yı işgal etti. Komünistlerle
milliyetçiler yine baş başa kaldı. Mao yönetimindeki komünistler Mançurya'ya
hakim oldu. Komünistlerin tüm ülkede egemen olmaması için ABD ve milliyetçiler
önlemler aldı.
Ekim 1945 ve Ocak 1946 antlaşmalarına göre
Çin'de Kuomintang ve Komünist Koalisyonu ile demokratik bir hükümet
kurulacaktı, ama olmadı. Çöken orta sınıf, enflasyon ve köylülerin topraklarına
kavuşma beklentisi, ABD ve Sovyetler arasında soğuk savaşın başlaması
koalisyonun devamını güçleştirdi. Komünistler Kuomintang güçlerinin ABD
tarafından örgütlenmesine, milliyetçiler ise komünistlerin toprak reformunu
yaymalarına karşı çıktı. Bu mücadelede ABD açıkça milliyetçileri, Sovyetler ise
dolaylı olarak komünistleri destekledi.
1947'de Mao ile Çan Kay Şek arasında iç
savaşın son aşaması başladı. 1948'de komünistler üstünlüğü sağladı. Kuzey
Çin'deki milliyetçiler çekildi.
1949 Şubatında Pekin'in alınması ve Nanking
bozgunu ile Çan Kay Şek kesin olarak yenildi. İç savaşı Mao kazandı. 1 Ekim
1949'da Komünistler başkentleri Pekin'de şimdiki Çin Halk Cumhuriyeti'ni kurdu.
Çin'in Asya kıtasındaki bütün toprakları Çin Halk Cumhuriyeti'nin eline geçti. Mao
İlk başkan seçildi. Çan Kay Şek Kuomintang milliyetçilerini Formoza Adasına
(Tayvan'a) kaçırdı ve Milliyetçi Çin Cumhuriyeti kuruldu.
Mao işe başlıyor...
İmparatorluk ve milliyetçilik tarih oluyordu,
komünizm dönemi başlıyordu. Sovyetlerden 32 yıl sonra…
1950'de kadınlara eşit haklar verildi. 1949'dan önce
başlayan toprak ağalarının topraklarının köylülere dağıtımı 1952'de tamamlandı.
1953'te ilk Beş Yıllık Plan’la köylüler kooperatifleşmeye başladı. Halk
Kongresi'nin kararıyla köylülere işlemeleri için belirli bir miktar arazi
tahsis edildi. Başlangıçta göz yumulan özel kesim zaman içinde
devletleştirildi. Ağır sanayi üretimi ikiye katlandı. İlköğretim 24 milyondan
64 milyona, orta öğretim 1 milyondan 6 milyona, yükseköğretim üç katına
çıkarıldı. Sağlık reformu yapıldı.
Çin'in 1951'deki Kore’ye saldırısını ve
Birleşmiş Milletler'den dışlanmasını unutmuyorum…
1956'da "yapıcı eleştiri"ye izin
verildi, ama 1957'de gazeteler ve posterler partiyi eleştirmeye başlayınca
denetimin elden uzaklaştığını gören yönetim bu uygulamaya son verdi. Soğuk Savaş’ta
uygulanan ABD ambargosu ve Mao'nun içe dönük siyaseti Çin'i dünya ticaretinden
soyutlarken, ağır askeri harcamalar ekonomik değerin refahta kullanımını
kısıtladı. Mao'nun Sovyet sanayi modelinin dışındaki Büyük Hamle'si (1958-1960),
dev tarım ülkesini bir kaç yılda sanayileştiremedi. Tarım kooperatifleri komün
haline getirildi ama işe yaramadı. Çelik komünlerinin üretimi kalitesizliği
aşamadı. 1959-1962 kuraklığı da bu başarısızlığa katkıda bulundu ve kıtlık
sonucu 15 milyon kişi öldü.
Mao, Sovyetler Birliği'nin Stalin dönemindeki sosyalizminin
amacından saptığını görerek, ülkesinin aynı yolu izlememesi için bürokratik
kadrolarda büyük değişim yaptı. Bu dönemde bütün okullar ve üniversiteler de
radikal bir şekilde yeniden organize edildi.
Mao'nun 1966'da Çin'de yaptığı Kültür Devrimi budur…
1966-1976 arasındaki Kültür Devrimi Çin'i baştan aşağı
değiştirecekti, ama olmadı. 1976'da Mao öldüğünde, ekonomik bir ilerleme
kaydedilememişti, kişi başına düşen milli gelir sadece 126 Dolar, kişi başına
yıllık harcama 74 Dolar ve Çin'in dünya ticaretindeki payı % 0,4 idi.
Tayvan'ın 1971'de Birleşmiş Milletler üyeliğinden
atıldığını, yerine Çin Halk Cumhuriyeti'nin alındığını hatırlıyorum…
Mao sonrasındaki gelişmeler çok önemli.
Bugünkü durumu açıklıyor...
Mao hayatının son yıllarında parkinson hastalığına
yakalandı, akciğerleri ve kalbi de teklemeye başlamıştı. Komünist Partisi’nde
birçok hizip Mao'nun ölümünden sonra iktidarda olmak için harekete geçerken Mao
sessiz kaldı. Ölümünden sonra da, Maoizm açıktan eleştirilmeye başlandı.
1953’te Stalin'in ölmesiyle yerine geçen Kruşçev ve
diğerlerinin onu şiddetle eleştirmesini unutmuyorum. Diktatör ölünce onu
izleyenler maskelerini atıyordu, halk da buna uyuyordu. Mustafa Kemal Atatürk’e
diktatör diyenlerin ne kadar haksızlık ettiğini de bu günkü Atatürk sevgisi
açıkça ortaya koyuyordu…
1976-1978 iktidar mücadelesinde; Mao'nun eşinin de
içinde olduğu Dörtlü Çete, devrimci kitle seferberliği siyasetinin devamını,
diğer grup Sovyet modelinde bir merkezi planlamayı savunuyordu. Reformcuların
lideri Deng Şiaoping ise, Çin ekonomisinin faydacı bir siyaset temelinde
inşasını savundu, ekonomik ve siyasi gelişmelerde ideolojinin belirleyici
önemini reddediyordu. Sonuçta Deng kazandı ve Çin Komünist Partisi’ndeki
ılımlılar ile radikaller mücadelesi ılımlıların galibiyetiyle sonuçlandı.
Mao'dan sonraki “İkinci Nesil” başlıyordu...
Deng liderliğinde ideoloji yerine ekonomiye öncelik
verildi, tarımda, dış ekonomik ilişkilerde ve kamu yönetiminde bir dizi köklü
değişikliğe başlandı. Artık Çinliler için hayatın amacı, eşitliği sağlamak
değil, para kazanmaktı. 1978'de nüfusun % 71'i tarım sektöründe çalışıyordu.
Kırsal reformlar Çin'de yoksullukla savaşın en önemli silahı oldu. Bazı
işletmelere üretim planlama ve pazarlama konusunda özerklikle başlayan sanayi
reformu ve kırsal reformlar, refahı ve tüketici mallarına talebi artırdı.
Çin'in 1978'de kabul ettiği Dört Modernizasyon Programı ile; Tarım, Sanayi,
Bilim-Teknoloji ve Savunma alanlarının 1985'e kadar çağdaş koşullara kavuşturulması
öngörüldü. 600 milyar dolarlık program Çin'i yabancı sermaye bulmaya yöneltti.
Önce Japonya ile 60 milyar dolarlık bir Ticaret Antlaşması ve Barış ve Dostluk
Antlaşması imzalandı. ABD ile de ekonomik iş birliği yapıldı.
Ekonomik ve siyasi yumuşama başladı. Çin kapıları
yabancı sermayeye açıldı, piyasa ekonomisi uygulanmaya başladı.
Burası ve sonrası hem Çin için, hem de dünya için
önemli…
1980'lerde Çinlilerin yeni sloganı "zengin olmak
güzeldir" idi. Komünistlerin 30 yıl
boyunca Çin'de yaratmaya çalıştıkları kimlik Deng tarafından yıkılmaya,
başarısızlıkların hesabı komünizme kesilmeye başladı. 1988'de büyük iş gücü
kapasitesinin, işgücü ağırlıklı sanayiden teknoloji ağırlıklı sanayiye geçmeye
çalışan ülkelere sunulmasına karar verildi. Çin iş gücü ağırlıklı imalat
sanayisini ülkesine çekecek, dışarıdan aldığı hammaddeyi kalabalık işçi ordusu
sayesinde ucuza işleyecek ve ihraç edecekti. Bu karardan birkaç yıl sonra Hong
Kong imalat sanayinin % 80'i Güney Çin'e taşındı ve ihracat merkezli yeni
ekonominin temelleri kuruldu.
Çin'de bazı olumsuzluklar da politik gelişmelere
yansıdı. İlk tepki 1989'da Tiananmen Meydanı'nda geldi. Protestocular farklı
gruplardan geliyordu. Çin Komünist Parti hükümetinin siyasi yozlaşma içinde olduğunu
ve baskıcı bir tutum takındığını düşünen aydınlardan, 1978’den bu yana ekonomik
reformların fazla ileri gittiğini, enflasyonun ve işsizliğin arttığını
düşünen işçilere ve üniversite öğrencisi sosyalistlere kadar değişen kesimlerden
katılım oldu. Hükümetin dağılma çağrılarına protestocuların meydan okumasının
ardından, Çin Komünist Partisi’nin içinde protestoculara karşı nasıl bir tutum
takınılacağı konusunda ayrılık baş gösterdi. Sonunda sertlik yanlısı bakış
açısı benimsendi ve taleplerin karşılanmasındansa gösterilerin bastırılması
kararlaştırıldı. Tanklar kullanıldı, yüzlerce insan öldü ve yaralandı.
Rusya’da Gorbaçov önemli atılımlara imza atıyordu. "Eğer
glasnost (açıklık) ve perestroyka (yeniden yapılanma) yoluna gidilmeyecek
olursa, Sovyet rejimi ve Rusya ayakta kalamayacak" diyordu.
Komünizm şiddetle sarsılıyordu...
1989, Çin Komünist Partisi politikaları için
önemli bir dönüm noktası oldu...
Deng 1990'da yaş haddinden dolayı yetkilerini
devretmeye başladı. Hong Kong ve Tayvan'a yakın eyaletlerde oluşturulan dört
serbest ekonomik bölgede denenen yabancı yatırım serbestisi ve vergi indirimi
gibi uygulamalar başarılı olunca, 1993'e kadar ülkede 1800'ün üzerinde özel
bölge oluştu.
1993'te Jiang Zemin üçüncü nesil yönetici olarak
işbaşına geldi.
1994'te, işletmelerin tüm gelirlerini merkezde
toplamak yerine, katma değer vergisi, işletme vergisi, gelir vergisi gibi vergi
kalemleri tanımlanarak işletmelere karları üzerinde söz hakkı tanındı. Yerel
yönetimlere devredilen bazı vergiler, bu yönetimleri ekonomik gelişme yolunda
bağımsız adımlar atmaya yönlendirdi.
1997'de küçük ölçekli Kamu İktisadi Teşekküllerinin
binlercesi özelleştirildi. Hong Kong İngiltere'den geri alındı.
20 yıl önce mutlak yoksulluk sınırı altında yaşayan 250
milyon insan 1998'de 42 milyona indi.
1999'da Macau Portekiz'den geri alındı.
Çin Halk Cumhuriyeti'nin, 2001 yılında batılıların
isteğiyle Dünya Ticaret Örgütü'ne üye olması, Çin'i dış dünyaya daha da
yaklaştırdı, birçok yasa ve düzenleme standartlaştırıldı, gümrük vergileri
büyük ölçüde azaltıldı ve azaltma devam ediyor.
Çin’in devlet kapitalizmi kendine özgüydü. Stalinist
sıkı siyasi kontrol sürüyordu, bilinen parlamenter demokrasi çok uzaktaydı. Devasa
ve ucuz işgücü arzı, ekonomik altyapıya yapılan büyük yatırımların katkısıyla,
sürdürülebilir bir ekonomik büyüme ortaya koyuyordu.
Üçüncü nesilden on yıl sonra, 2003'te seçilen Devlet Başkanı
Hu Jintao dördüncü nesil oluyordu...
Bu nesil sayesinde Çin şahlandı. Ekonomik reformlar ve
dışa açılma hızlandı. Büyük şehirlerde yeni gökdelenler ve iş merkezleri
yapıldı. Merkezi otorite korunmaya çalışıldı. Kısacası Çin, komünizm ve liberal
ekonomi kurallarını uygulayan "karma" bir yapıya kavuştu. Son 25
yılda fiyatlar üzerindeki devlet kontrolü aşamalı olarak kaldırıldı. Çin'de
satılan malların % 95'inin fiyatı piyasa tarafından, % 4'ünün fiyatı devlet
tarafından belirlenirken, %1'i devlet kontrolünde belli bir bantta
dalgalandırılabiliyor.
2004'te iktisadi faaliyetlerde özel sektörün rolünü
öne çıkaran ve özel mülkiyete gelişigüzel el konmasını engelleyen hükümler
anayasaya eklendi. Çin dünya ticaret listesinde üçüncü sıraya yerleşirken, dış
kaynaklı yabancı yatırımlar 60 milyar ABD Dolarına ulaştı. Dünyanın 500 büyük
şirketinden 400'ünün Çin'de yatırımı vardı ve toplam yabancı yatırım 600 milyar
doları aşmıştı.
2005'te özel şirketlerin altyapı, kamu hizmetleri ve
finansal hizmetler gibi alanlara girmesini engelleyen düzenlemeler terk edildi.
Şanghay dünyanın en büyük limanı özelliğini Rotterdam'dan aldı.
Büyük oranda küresel ticarete ve yatırım akışına
dayalı Çin ekonomisinde ihracatın payı 1985’te yüzde 9,1 iken 2008’de yüzde 37,8’e
çıkmıştı. Dış ticaret sektörü 80 milyon kişiyi istihdam etmekte ve bunların
yüzde 35’i yabancı şirketlerde çalışmaktaydı. Çin Merkez Bankası 2008'de 1
trilyon 800 milyar dolar rezervi, Amerikan ekonomisinin teminat akçesi gibi
muhafaza ediyordu. Bu rezerv, emperyalizmin kavramlarından 'finans kapital'di. ABD'ye
yaptığı ihracattan gelen yıllık 91 milyar dolar ticaret fazlasının payı çok
büyüktü.
Yani bir anlamda, ABD Çin'in ekonomik büyümesini
finanse ediyordu…
2008'de 4,7 trilyon dolar olan gayri safi yurtiçi
hasılası (GSYH), 2009 yılında 5,2 trilyon dolara 2012 yılında 8,3 trilyon dolara
9,3 trilyon dolara çıkıyor, Çin 2010 yılından sonra dünyanın ikinci büyük
ekonomisi olurken, Japonya üçüncülüğe düşüyordu. Çin 2010’a kadar yıllık % 10
civarında büyüdü. Sonraki yıllar bu rakam % 7,5-7 bandına indi. Çin
ekonomisindeki yavaşlamadan söz ediliyor artık. Ama 3,1 trilyon dolardan fazla
döviz rezervi Çin’i dünyada söz sahibi yapmaktadır.
Çin ekonomisi uzun süredir 'küresel ekonominin
lokomotifi' olarak anılıyor. Uluslararası Para Fonu (IMF), 2008 küresel krizine
kadar yılda % 10,5 büyüyen dünyanın bu en kalabalık ülkesinin 2014 itibarıyla ABD'den
daha büyük bir ekonomi haline geldiğini duyurdu. Küresel ihracatın yüzde 13'ünü
gerçekleştirerek en yakın rakibi ABD'ye 700 milyar dolar fark attı. Çin'in satın
alma gücü paritesi 2014'te 17,6 trilyon dolar ile ABD milli gelirini yüzde 1
oranında aştı. Ama kişi başına düşen milli gelir konusunda hâlâ ABD'nin
gerisinde bulunuyor. ABD 17 trilyon dolara yaklaşan gayri safi yurt
içi hasılasıyla dünya
liderliğini sürdürüyor. Çin ise 10 trilyon dolarlık GSYH’si ile ABD’nin açık ara gerisinde bulunuyor.
Çin'in dünyanın en büyük ikinci ekonomisi haline
gelmesi, ülkede yaşanan sorunların başta diğer Asya ülkeleri olmak üzere tüm
dünyaya ihraç edilmesi anlamına geliyor. Çin’de bir finansal reform yaşanıyor. Borçları
tamamen kendi parası cinsinden. Yatırımdan tüketime doğru bir dönüşüm içinde. Hizmet
sektörü hızla büyümekte.
2007 yılından bu yana Politbüro daimi üyesi olan Şi Cinping,
2008 yılında Çin Devlet Başkan Yardımcılığı, 2013'te Çin Halk Cumhuriyeti
Devlet Başkanı görevine getirildi. Babası Mao ile beraber Çin Devrimi'ni
örgütleyen kişilerden olduğu için “Prens” lakabıyla anılıyor. "Çin
Rüyası" yani Çin milletinin büyük uyanışı, Şi Cinping döneminin siyasal
söylemi oldu. Hu Jintao zamanında başlayan ABD ile Stratejik ve Ekonomik Diyalog
devam ediyor. Şi Cinping, Vladimir Putin ile Batı'nın çıkarlarına karşı
çıkabilecek şekilde, milliyetçilik tabanında güçlü bir işbirliği içinde
görünüyor.
Çin 2040'ta dünyanın en büyük ekonomisi olmaya aday.
Ama sorunları da büyüyor: nüfus artışı, rüşvet, yolsuzluk, Komünist Parti’ye
güvenin azalması, işsizlik, çevre kirliliği...
Toparlamalıyım...
Çin, beş bin yıllık bir kültür ve uygarlık, iki bin
yıllık İmparatorluk geleneği var. 18. yy.a kadar dünyadaki en büyük ekonomi.
Yani, Çin'in bugün dünyanın yeni (ekonomik) süper gücü olarak ortaya çıkması
ilk kez değil...
1912'de Saltanatın kaldırılıp, Cumhuriyete geçilmesi. Milliyetçilerin
baskın olduğu, ama komünistlerin mücadeleyi bırakmadığı 37 yıllık dönem. 1949'dan
Mao'nun ölümüne, 1976'ya kadar, 27 yıllık Mao Komünizmi dönemi. 1978'den 2016'ya
kadar, ekonomik ilerlemeyi esas alan 38 yıllık devlet kapitalizmine dayalı reform
dönemi...
Atatürk'ün 15 yıllık dönemini hatırlıyorum...
Dünya ekonomisinin 1970'lerde devletin yüküne ve sıkı
kurallarına isyanı... Liberalizm, serbest piyasa ve özelleştirmenin öne
çıkması, serbest ticaret uğruna dış ticaret açığının dahi savunulması... Soğuk
Savaş'ın Batı lehine sonuçlanması... Büyüyen dünya ekonomisinde, Çin'in,
genlerindeki özellikleri kullanarak, siyasi olarak komünizmi sürdürürken,
ekonomik olarak kapitalizmin acımasız uygulamalarından liberalizmi seçerek
ekonomik mucizeyi başarması...
Çin enerjide de süper güç oluyor, dünya kömür
üretiminde bir numara, dünya petrol tüketiminde Amerika'dan sonra ikinci, doğal
gazda, hidroelektrikte, nükleer enerjide öne çıkıyor. Askeri gücü geliştirme ve
uzay yarışında da ABD'nin ve Rusya'nın ensesinde...
Bu gelişme, 1,3 milyar insana ve yaklaşık 56 azınlığa
sahip Çin'in siyasal ve sosyal yapısını da etkiliyor. Ekonomik liberalizm ve
gelişme siyasi liberalizme paralel değil. Çinliler daha fazla kazanıyor ama
koşullar ağır. Orta sınıf, siyasi yetkiler de istiyor. Sivil toplum kuruluşları
palazlanmaya başlıyor. Kutuplaşma artıyor, grevler, protestolar çoğalıyor. Çin Komünist
(Kapitalist) Partisi'nin uygulamaları toplumun dayanma sınırlarına ulaşabilir.
Gelecek on yılda kırılganlıklar ve çelişkiler sistemi sarsabilir. Önümüzdeki
dönemde Çin'de ciddi bir yönetim sorunu yaşanabilir. Aslında, Çin Komünist
Partisi, komünist ideolojiyle yönetimin mümkün olmadığını anladı. Yeni bir
ideoloji arayışı var. Biraz Taoizm'e, biraz Budizm'e, biraz da milliyetçiliğe
yöneliş var, yani komünizm ile sosyal demokrasi arasında bir ortayol aranıyor
gibi...
Dış ilişkilere de kısaca bakmalıyım...
Çin, 1996'da Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan'la
kurduğu Şanghay Beşlisini, 2001'de Özbekistan'ın da katılımıyla Şanghay
İşbirliği Örgütü'ne dönüştürdü. Pakistan, Hindistan, Moğolistan ve İran'la
birlikte Kuzey Kore gözlemci. Dünya nüfusunun yarısından fazlasının oluşturduğu
bir pazar olabilir. Bölgede barış ve istikrar sağlamaya da çalışıyor. ABD
bölgede Rusya, Çin ve Hindistan'ın etkisini dengeleyecek bir politika izliyor.
Ama uzun vadede Asya konulu gerginlikler yaşanabilir.
Doğu Türkistan'a da değinmeliyim...
Çin, 1949'daki işgalden bu yana, tarihi Kaşgar şehrine
sahip, uranyum, platin, altın, gümüş, kömür, doğalgaz ve petrol kaynağı Doğu Türkistan'daki
Uygur Türkleri'ne zulmü sürdürüyor. Alanı Türkiye'nin iki katı, 1.660.001 km².
Çinli nüfusu 300 binden 6 milyona çıktı. Çinliler, özerk Doğu Türkistan'a
"kazanılmış topraklar" anlamına gelen "Xinjiang-Şincan"
adını koydu ve kendi toprakları olarak tanımladı. 1982'de, kalkınmayı birinci,
ideolojiyi ikinci plana alan "Çine özgü sosyalizm" tarzı ortaya çıktı
ve Doğu Türkistan politikasında bazı düzelmeler oldu, ancak uzun sürmedi. 1989
Tiananmen ayaklanmasındaki olayları bahane ederek Doğu Türkistan'daki baskılar
arttırıldı. 35 milyona varan Türk nüfusu, Çin resmi kaynaklarında 7,5 milyon
gösterilmekte. Nükleer denemeler Doğu Türkistan'ın Lop Nor bölgesinde
yapılıyor. Tarihi asimilasyon olayı yine gündemde. Bu konu uzun, ayrıca
incelenebilir...
Pakistanlı düşünür Muhammed İkbal ile bitiriyorum:
"Batı'nın bugün sahip çıktığı ve kendisini öne çıkaran değerleri biz ondan
almaya kalktığımızda yaptığımız iş, o değerlerin esas sahipleri olan Müslüman
ecdadımızın malını-mirasını geri almaktır. Bu yüzden biz, Batı'daki evrensel
değerleri alırken aşağılık kompleksine düşmeye mecbur değiliz. O değerler,
temelde bizim atalarımızın ürettiği ve Batı'ya kaptırdığı değerlerdir. Bu
değerler Batı'dan geri alınmalı ve ardından da Batı'nın zulüm ve hegemonyasını
yıkmak için kullanılmalıdır."
Sorulara geçeyim...
Çin, uygarlığın değerlerinin asıl sahibinin
Doğu olduğunu ispatlayabilir mi?
Çin uygarlık, bilim ve kültürü nereden aldı?
Pasifik Okyanusundaki daha eski bir uygarlıktan mı? M.Ö. 3.000'lerdeki Ön
Türkler, Türkçe konuşan Turani kavimler efsane mi?
Doğu’dan Batı’ya yürüyen uygarlık, bilim ve kültür,
önce Türkistan'dan, sonra İran'dan, en son da Anadolu'dan ve Endülüs'ten çok
şeyler almadı mı?
Çin teknoloji yanında sanata, bilime, felsefeye, kültüre
yönelebilecek mi? Yoksa güçlendikçe saldırganlaşacak ve sömürgeciliğe
başlayacak, nüfuz alanlarını genişletecek mi? Son yıllarda yükselişe geçen Rusya
ile işbirliği nereye kadar gidebilir?
Çin'de siyasal özgürlükler artırılınca, iç mücadeleler
başlayacak mı? Merkezi otorite gevşerse dağılma başlayabilir mi? Asimile edilenler
tekrar kendi benliklerine dönmek isteyebilir mi? Devletçilik tekrar ağır
basabilir mi? Mao'ya dönüş olabilir mi?
Türkiye AB ve ABD’ye Şanghay Beşlisi ile gözdağı vermeye
devam edecek mi?
Türkiye ve Çin daha sıkı işbirliği kurabilir
mi?
Batı'nın kıskacındaki Türkiye, Doğu Türkistan'a
yardım edebilir mi?
Çin dünya liderliğine hazır mı?
Batı tarzı bir demokrasi Çin'de mümkün mü?
Çin’de gelişmiş, gelişmekte olan ve geri
kalmış insanlar arası ilişkiler nasıl gelişir?
Çin’de yaşlı nüfusun giderek artması nereye
varacak?
ABD Tayvan ile diplomatik ilişkiye geçerse
Çin nasıl tepki verir?
Marx'ın, Engels'in, Lenin'in, Mao'nun
kemikleri sızlıyor mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder