Hassan Sabbah, Ağa Han ve Fethullah'lar
17 Mart 2019
Şaban Recai Öztürk
sabanreco@gmail.com
http://srecaio.blogspot.com
17 Mart 2019
Şaban Recai Öztürk
sabanreco@gmail.com
http://srecaio.blogspot.com
Moğol
hükümdarı Hulagu,
1256 yılında,
Haşhaşinlerin Alamut kalesini yıktı. Kurtulabilen Şii
Nizari İsmailiyesi yandaşları
çoğunlukla Afganistan'a
ve Hindistan'a
kaçtı.
İranlı
Pir Sadreddin,
1300’lü
yılların Hindistanı’nda
Hinduizm’den
döndürdüğü
ve “Hocalar” adını alan kastın aracılığıyla, Nizari
İsmailiyesi’nin
sürekliliğini sağladı. “Hocalar” İranlı
I. Ağa Han’a
(Hasan Ali Şah,
1800- 1881) destek verdi...
I.
Ağa Han İran'ın
Kerman valisi iken Tahtı ele geçirmek amacıyla, 1838 yılında
ayaklanma örgütledi. Yenilip 1840 yılında Hindistan'a
kaçtı ve İngiliz
denetimindeki ülkeye
yerleşti. Hinduizm’den
dönme Şii
Hocalar gurubunun desteğini
almayı başardı.
1800’lü
yılların ikinci yarısında II.
Ağa Han (Hasan
Ali Şah)
İngiliz
sömürge yönetiminin
desteğiyle Şii
ve Sünni
“Hocalar” topluluğu
üzerinde egemenlik kurabildi. 1866 yılı, Ağa
Han iktidarı
için dönüm noktası oldu, Nizari
İsmailiyesi’nin
aldığı yeni biçim hızla gelişti...
Sultan
Sir
Muhammed
Şah, III.
Ağa Han (1877-
1957), uluslararası politikada önemli bir rol oynadı. “Sir”
unvanı İslam
toplumlarına özgü
değildir ama aynı unvan İngiliz
toplumunda en yüksek
derecede onurlandırıcı bir sıfat olarak şövalyelerin veya
baronların kişisel adlarının başlarına yerleştirilmektedir.
Sir Muhammed
Şah, Hindistan
İslam
örgütlenmesinin,
birliğinin başkanlığını yaptı ve İngiliz
egemenliği Hindistan’da
var olduğu sürece İngiliz
yönetiminin temsilcisi
rolünü oynadı. Aynı kişi -şimdiki Birleşmiş
Milletler
örgütlenmesinin ilk biçim olan- Milletler
Topluluğu
içinde Hindistan
İngiliz Hükümeti’nin
temsilcisi oldu ve ayrıca bu örgütün başkanlığına da
seçildi... Ağa
Han, Hassan
Sabbah’ın
yüklenmiş olduğu kimliği Ali’nin
omuzlarına
yükleyip, Hassan
Sabbah’ın
suikastçı gölgesinden de göreceli kurtulmayı becererek işlerini
götürmeyi başardı. III.
Ağa Han,
Hindistan’a ve
Pakistan’a
egemen İngiliz
sömürge yönetiminin
büyük yardımlarıyla Hindistan’da,
Pakistan’da,
İran’ın
bazı bölgelerinde,
Afrika'nın
doğusunda ve Suriye’de
sayıları milyonlarla
hesaplanan bir Nizari
topluluğunun önderi
konumuna yükseldi... (http://www.sinbad.nu)
Ağa
Han, hayatı
boyunca iktidar sahibi olmak istedi, bunun için İngiltere’yi
arkasına aldı, siyasi
hayatını Londra’nın talimatına göre yönlendirdi ama bir
devletin başına geçemedi ve hayatı boyunca playboyluk yapan bir
dini lider olarak kaldı. Osmanlı
İmparatorluğu’nun
1914’te Birinci Dünya Savaşı’na girmesinden hemen sonra
yayınladığı “Cihad
fetvası”na ilk karşı
çıkan Müslüman
lider, Ağa
Han idi.
Yayınladığı beyannamelerle İslam
dünyasının savaşta
Halife’yi
değil İngiliz,
Fransız
ve Rus
ordularını desteklemesi
gerektiğini söyledi. Irak
ve Suriye’deki
müritlerini de İngiliz
birlikleri lehine askeri
istihbarat toplamakla görevlendirdi. İngiltere'nin
Mısır’ın son
Hıdivi Abbas
Hilmi Paşa’yı
1914 Aralık'ında tahtından indirmesi üzerine Kahire’ye giden
Ağa Han,
Mısır
tahtına oturabilmek için
büyük çaba gösterdi. İngilizlerin
tahta Kavalalı
Mehmet Ali Paşa’nın
torunlarından Hüseyin
Kâmil’i
geçirmeleri üzerine, Şii
olduğunu unutarak Sünni
dünyasının halifesi
olmaya heveslendi. (Murat
Bardakçı)
İran'a
devam...
1848’de,
İslam’dan
ayrı bir din olduğunu
ileri süren Babilik
İran’da
iç tehdit sayıldı.
Sapkın dini hareketin sahibi Muhammed
Bab, Tebriz´de
kurşuna dizildi, kemikleri Bahailerce Filistin’de Kermil Dağı’nda
yaptırılan bir mezara defnedildi. Birçok Müslüman
âlim ve binlerce insan
Bab’a
ve 1863’te Tanrı
tarafından gönderildiğini
ileri süren takipçisi Bahaullah’a
iman etti. Şii
din adamları ve İran
Kaçar
hükümeti müritlere
zulmetti ve çoğunu öldürdü. Bahaullah
Bağdat’a, İstanbul’a, Edirne’ye ve sonra da Akka’ya sürgün
gitti.
Bahai
öğretisi üç ana temel
üzerine odaklanır: Tanrı'nın
birliği, dinin birliği ve
insanlığın birliği...
Bunların
arkasında Kabalacı
ve Siyonist Yahudi
bankerlerin gizlice
yönettiği İngilizler
vardı...
Yani
“Tek Dünya Dini”nin emekleme dönemi diyebiliriz.
Mazdekçilik,
Hürremiye,
Babek,
İsmailiye
ve Hasan
Sabbah,
Hurufiler, Cavidaniye, Babilik, Bahailik, vb İslam’a
Hristiyanlık
ve Musevilikten
katkılarla ortaya çıkan,
devlete ve Halifeliğe
ayaklanan, başarısız
olunca farklı isimlere ortaya çıkan aynı
hareketin devamıdır.
Hindistan’daki
Şihlik gibi, Cavidanîyeler
şeyhleri Fazlullah’ın Cavidannamesi’ni, Babiler
ise, Muhammed
Bab’ın kitabı
Kitab-ün Nur’u Kur’an kabul ederler. Saidi
Nursi’nin
Risale-i Nur’unun da isim, içerik ve saygı bakımından, Kitab-ün
Nur’a çok benzediği ileri sürülür.
Kabalacı
ve Siyonist Yahudi
bankerlerin gizlice
yönettiği ABD’nin
tutsağı Fethullah
Gülen'in de
Nurcuların bir uzantısı olduğunu biliyoruz. Gülen
1998’de “İranlılar
Müslüman
sayılmaz,
biz İranlılarla
ayrı mezhepten değiliz,
aramızda din farkı vardır” demişti. “Dinlerarası Diyalog”
kavramıyla Hristiyanlara
ve Yahudilere
yakın davranırken
İslam’ın
Şiilerine hoşgörüsüzdü.
Sünni
dünyası içindeki rekabet
farklı bir konudur. Ama Yeşil
Kuşak operasyonundan
sonra, İslam’daki
bu bölünmeleri
değerlendiren aynı
odaklar kuşaklara
yayılan bir sabırla yürüyor.
Uluslararası
ve ulusal düzeyde, birtakım çıkarcıların sömürdüğü ya da
arkasına gizlendiği dini konuların tartışılması tabu değildir.
“Tek
Dünya Dini”nin gençlik
dönemi ve "yapay zeka"nın
emekleme dönemi sürüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder