PEARL
HARBOR.2
1868'de,
imparator Meiji zamanında Japonya’da
Batılılaşma dönemi başladı,
büyük bir çağdaşlaşma gerçekleştirildi. 30 yıl sonra
Çin'i yendi ve Uzak
Doğu’daki sömürgeci
Avrupalılara katıldı. Avrupa
ve ABD ile
uzun süreli mücadele başladı. 1905 Savaşında Rusya'yı
yendi, Mançurya'yı aldı. Pasifik
Savaşı başlamıştı. Japon
üstünlüğüne
sarsılmaz inanç, 1910'da Kore'yi işgal
ve ilhak ile perçinlendi. Bu inanç, Japonya'nın
Çin Mançurya'sını
1932'de işgal ve ilhak için birincil gerekçe idi. Aşırı
militanlar hükümetin kontrolünü ele geçirdi.
1937'de Pekin, Nanking ve Şanghay’ı işgal ettiler, geçiş
hükümeti kurdular.
Çin'deki
başarılarından ve artan ırkçılıktan
cesaret alan askerler, Japon
etkisini Asya'nın çoğunda tam
kontrolü sağlayacak büyük bir strateji planladı. Sınırları
içinde olmayan petrol, kauçuk ve madenler gibi doğal
kaynaklara el atılmalıydı. Korelileri, Moğolları, Güneydoğu
Asyalıları ve Çinlileri onlarca
yıldır Japon yönetimi altında
inletmişlerdi. Yetmemişti. Japon ırk
üstünlüğü düşüncesi, Batı'nın
Japonya'nın saldırganlığına karşı
koyma cesaretinden yoksun olduğunu varsayıyordu. Japon
düşmanlığı artık ABD'ye
yönelebilirdi.
Eylül
1939'da, Hitler Almanyası
Polonya'yı işgal ettiğinde, dünyanın
dikkati Asya'dan uzaklaştı. ABD
Başkanı Roosevelt ve askeri liderler, Hitler'in
Japonlardan çok daha büyük bir tehdit
olduğuna inanıyordu. Batı,
Hitler'in kuzey Avrupa'yı,
Fransa'yı, Kuzey
Afrika'yı
ezmesini dehşetle izliyordu. Sıradaki hedefi, ABD'den
yardım arayan İngiltere idi.
ABD,
Atlantik ulaşımını korumak için
savaş gemilerini Hawaii'den çekme yönünde baskı altındaydı.
Amerikan izolasyonculuğu
yıllardır güçlüydü. Doğu ve batıdaki büyük okyanuslar,
ABD'yi gerçek tehlikeden koruyacak
aşılmaz engellerdi. Pasifik'teki
varlıklar sadece kaynak kaybı idi.
1940'ta
Japonlar, Nazi
Almanya ve Faşist
İtalya ile Üçlü Pakt'a
girdi. ABD liderlerinin çok azı bu
tehdidi ciddiye aldı. Tokyo ABD'ye ve
İngiltere'ye daha düşmanca hale
geldi. Ama, ABD askeri ve sivil
liderlerinin büyük çoğunluğu bununla eğlendi: aslana kükreyen
bir fare vardı. Hawaii'de, ABD
Donanması Pasifik okyanusa yayılmış
ada üsleri ve Filipinler'deki üsler de
dahil, Amerikan çıkarlarını
koruyacaktı. Ancak sıkıcı görevlerdi. Hiçbir tehdit yoktu.
Dünyanın
büyük güçlerine karşı savaşı savunan aşırı
militanların artan gücüne karşılık,
Japonya böyle bir savaşı
kazanamayacağını biliyordu, silahlı
kuvvetlerini büyük ölçüde güçlendirmek için zaman
kazanmalıydı. ABD'ye karşı
cesur bir saldırı tasarlandı. 7 Aralık 1941 günü, Japon
hava saldırısı ile, Pearl Harbor deniz filosundan 18 gemi battı
veya hasar gördü. 188 uçak tahrip oldu, 159'u da hasar gördü,
neredeyse hepsi yerdeyken vuruldu.
ABD
baskına uğramıştı. Hawaii'deki komutanlar Japonları
tehdit olarak görmemişti. Yeni radarları, keşif uçakları veya
gemileri konuşlandırmaya gerek duymamışlardı. Japon
gemi hareketleriyle ilgili istihbarat raporları görmezden
gelinmişti. Honolulu Japon
Konsolosluğu'ndaki kuşkulu faaliyetlere aldırılmamıştı. Japon
saldırganlığının yalnızca Güneydoğu
Asya'ya yayılacağı, Hawaii'nin
zaptedilemez bir kale olduğu düşünülmüştü.
Japonların
da hataları vardı. Pearl Harbor'a iki saldırıyla yetinmiş ve
Japonya'ya dönmüşlerdi. Üçüncü
saldırının yapılmaması Japonya'ya
ölümcül bir zarar vermişti. ABD
Filosu 6 ay sakat kaldı ama uçak gemileri kurtulmuştu. Bu, savaşın
tarihini değiştirecekti. Pasifik'te aşırı
genişleyen Japonya 4
yıl sonra geri çekilecek, nükleer
saldırı sonucu teslim olacak ve günümüze kadar ABD'nin
bir vasalı olarak kalacaktı.
Şimdi,
günümüzün süper gücü Çin'e
bakıyorum...
Çin'in
Batıya açılması, 1850'lerde,
Portekiz, İspanya, İngiltere, Fransa, Almanya ve ABD
ile ticari ve siyasi ilişkiler biçiminde başladı. Süper güç
İngilizler her yerdeydi, gümüş
para bulamadıklarından, Hint
pamuklukları ve afyonunu Çin'e
getirip, çay ve ipekle değiştiriyorlardı. Çin,
afyon ithalini yasaklayınca, iki büyük Afyon Savaşı oldu.
Yenilen Çinlilere yıkım oldu. 5 Çin
limanı İngilizlere açıldı, Hong
Kong İngilizlere bırakıldı.
Misyonerlerin serbest çalışmasına
izin verildi. ABD, Rusya
ve Fransa'ya aynı haklar tanındı.
İngiliz Doğu Hindistan Şirketi 1850-1900
arasında Çin'i kontrolü altına aldı.
Çin,
yabancıları ülkelerinden atmayı denediyse de, ayaklanmalar
Batılılarca bastırıldı.
Avrupa teknolojilerini uygulamayı
denedi, ama Japonlar gibi başaramadı.
Konfüçyüsçü
din adamlarının güçlü
muhalefeti engellenemedi.
1894
Çin-Japonya savaşında Çin
ağır bir yenilgiye uğrayınca, Avrupalılar
bundan da yararlandı. Çin her Avrupa
ülkesinin ayrı egemen olduğu, deniz ve demiryolları işlettiği
bölgelere ayrıldı. Çin
tarihinin en onur kırıcı dönemini yaşadı. Kore'nin
bağımsızlığını tanıdı, Formoza (Tayvan)
Adasını Japonya'ya
vermek zorunda kaldı.
Misyonerlerin
öldürüldüğü 1908 Boxer ayaklanmasını Batılılar
yine bastırdı, koşullar daha da ağırlaştırıldı. Sun Yat
Sen "milliyetçilik, demokrasi ve sosyalizm"
ilkeleriyle, Tongmen Hui İhtilalci Birliği'ni kurdu. 1911
devrimiyle 2.000 yıllık Mançu Qing hanedanlığı sona
erdi. 1912'de Çin Cumhuriyeti
kuruldu. General Yuan Shikai Başkan seçildi, Tongmen Hui
İhtilalci Birliği parti haline gelerek Kuomintang adını
aldı ve en büyük parti olarak meclise girdi. Ancak, Başkan Yuan
Kuomintang'ı yasakladı, 1914'te meclisi kapattı ve kendini
diktatör ilan etti. Kuomintang Kanton'a kaçarak,
direnişi sürdürdü. Yuan 1916'da ölünce, yıllarca süren
ve halkın daha çok ezildiği iç savaş başladı. Çin
sembolik olarak Birinci Dünya Savaşına girince, Japonya
Şanghay dahil bir çok şehri işgal etti.
1921'de,
Mao Çe-Tung önderliğinde Komünist
Partisi kuruldu. 1923'te, Çarlık rejiminin
yıkılmasından sonra kurulan Sovyetler
Birliği, Çin
üzerindeki tüm haklarından vazgeçti. Milliyetçi
Kuomintang ve Komünist Parti
Japonya'yı kovmak için birleşti.
Sun
Yat Sen 1925'te ölünce milliyetçilerin başına Çan
Kay Şek geçti. Kanton'da ulusal hükümeti kurdu. Japonlarla
savaşarak Şanghay dâhil birçok yeri geri aldı. Çin'in
büyük bir bölümüne egemen oldu ve komünistlerin
yardımıyla savaş ağalarını yendi.
1927'de,
Mao Komünist Partisi
hükümet kuvvetleri ile çarpışmaya başladı. Çan Kay Şek
komünistleri Şanghay'dan sürdü.
Pekin'e ilerledi, Çin Cumhuriyeti'nin
lideri oldu. Aynı yıl Mao Çin
Kızıl Ordusu'nu kurdu, gerilla harekatına başladı.
Japonlar Mançurya'yı
işgal etti. Jinggang dağlarında Çin
Sovyet Cumhuriyeti
kuruldu ve Mao başkan seçildi.
1934'te,
Milliyetçi Parti komünistleri
çembere aldı, ama Mao bunu yardı ve "uzun
yürüyüşü" başlattı, Çin
Kızıl Ordusu 13 bin kilometre yol yürümüş ve
çarpışmak zorunda kalmıştı. 90.000 kişi açlık, kış ve
firarlar yüzünden 20.000'e inmişti. 1936 Japon
işgalinden sonra komünistler ve
milliyetçiler anlaşarak Japonlara
direnme kararı aldı ve başkomutan Çan Kay Şek oldu.
1937'de Pekin, Nanking ve Şanghay'ı ele geçiren Japonya
bir geçiş hükümeti kurdu. Başkent Nanking'de 250.000 Çinli
Japonlarca katledildi.
1943'te
Batılılar milliyetçi
Kuomintang'ın Japonya ile barış
yapmasını engellemek için bütün ayrıcalıklarından vazgeçti.
1945'te İkinci Dünya Savaşı bitti, Japonya
yenildi. Çin, ABD
desteği ile Sovyetlerin
boşalttığı Mançurya'yı
işgal etti. Komünistler
Mançurya'ya egemen oldu. ABD
açıkça milliyetçileri, Sovyetler
ise dolaylı olarak komünistleri
destekledi.
1947'de
iç savaşın son aşaması başladı ve komünistler
üstünlüğü sağladı. 1949 Şubatında Pekin'in alınması ve
Nanking bozgunu ile Çan Kay Şek yenildi. Komünistler
Çin Halk
Cumhuriyeti'ni kurdu. Mao başkan
seçildi. Çan Kay Şek Kuomintang milliyetçilerini
Tayvan'a kaçırdı ve Milliyetçi
Çin Cumhuriyeti
kuruldu.
1950'de
kadınlara eşit haklar verildi, toprak ağalarının toprakları
köylülere dağıtıldı. İlk Beş Yıllık Plan’la köylüler
kooperatifleşmeye başladı, köylülere bir miktar arazi verildi.
Başlangıçta göz yumulan özel kesim
devletleştirildi. Ağır sanayi üretimi ikiye katlandı. İlköğretim
24 milyondan 64 milyona, orta öğretim 1 milyondan 6 milyona,
yükseköğretim üç katına çıkarıldı. Sağlık reformu
yapıldı.
Çin
1951'de Kore’ye saldırdı ve
Birleşmiş Milletler'den dışlandı…
1956'da
"yapıcı eleştiri"ye izin verildi, ama gazeteler ve
posterler partiyi eleştirmeye
başlayınca uygulamaya son verildi. Soğuk Savaş’ta uygulanan ABD
ambargosu ve Mao'nun içe dönük siyaseti Çin'i
dünya ticaretinden soyutlarken, ağır askeri harcamalar refahı
kısıtladı. Mao'nun Büyük Hamle'si (1958-1960), dev
tarım ülkesini bir kaç yılda sanayileştiremedi. Çelik
komünlerinin üretimi kalitesizliği aşamadı. 1959-1962 kuraklığı
da bu başarısızlığa katkıda bulundu ve kıtlık sonucu 15
milyon kişi öldü.
Mao,
Sovyetler Birliği'nde
Stalin sosyalizminin
amacından saptığını görerek, bürokratik kadrolarda büyük
değişim yaptı. Tüm okullar ve üniversiteler yeniden düzenlendi.
1966-1976 arasındaki Kültür Devrimi Çin'i
baştan aşağı değiştirecekti, ama olmadı. 1976'da Mao
öldüğünde, ekonomik ilerleme kaydedilememişti, kişi başına
düşen milli gelir sadece 126 Dolar,
kişi başına yıllık harcama 74 Dolar ve
Çin'in dünya ticaretindeki payı % 0,4
idi.
Tayvan
1971'de Birleşmiş Milletler üyeliğinden atıldı, yerine
Çin Halk
Cumhuriyeti alındı…
Mao'dan
sonraki “İkinci
Nesil” başladı. Deng liderliğinde ideoloji
yerine ekonomiye öncelik verildi, tarımda, dış ekonomik
ilişkilerde ve kamu yönetiminde köklü değişiklikler yapıldı.
1978'deki Dört Modernizasyon Programı ile; Tarım, Sanayi,
Bilim-Teknoloji ve Savunma alanlarının 1985'e kadar çağdaş
koşullara kavuşturulması öngörüldü. 600
milyar dolarlık program Çin'i
yabancı sermaye bulmaya yöneltti.
Japonya ile 60
milyar dolarlık Ticaret Antlaşması ile Barış ve Dostluk
Antlaşması imzalandı. ABD
ile de ekonomik iş birliği yapıldı. Ekonomik ve siyasal yumuşama
başladı, kapılar yabancı sermayeye
açıldı, piyasa ekonomisi
uygulanmaya başladı.
1988'de,
iş gücü ağırlıklı imalat sanayisi ülkeye çekilecek,
dışarıdan alınan hammadde işlenecek ve ihraç edilecek biçimde
düzenleme yapıldı. Hong Kong imalat
sanayinin % 80'i Güney Çin'e taşındı
ve ihracat merkezli yeni ekonominin temelleri kuruldu.
1993'e kadar 1800'ün üzerinde özel bölge oluştu.
1993'te
Jiang Zemin üçüncü
nesil yönetici olarak işbaşına geldi. işletmelere
karları üzerinde söz hakkı tanındı. 1997'de küçük ölçekli
Kamu İktisadi Teşekküllerinin binlercesi özelleştirildi.
20 yıl önce mutlak yoksulluk sınırı altındaki 250 milyon insan
42 milyona indi. 2001 yılında batılıların
isteğiyle Dünya Ticaret Örgütü'ne üye olması, Çin'i
dış dünyaya yaklaştırdı, birçok yasa ve düzenleme
standartlaştırıldı, gümrük vergileri büyük ölçüde
azaltıldı.
2003'te
seçilen Devlet Başkanı Hu Jintao
dördüncü nesil oluyordu. Çin
şahlandı, komünizm ve liberal
ekonomi kurallarını uygulayan "karma" bir yapıya
kavuştu. Özel sektörü öne
çıkaran ve özel mülkiyete gelişigüzel el konmasını engelleyen
hükümler anayasaya eklendi. Çin
dünya ticaret listesinde üçüncü sıraya yerleşirken, dış
kaynaklı yabancı yatırımlar 60 milyar ABD
Dolarına ulaştı. Dünyanın 500 büyük şirketinden
400'ünün Çin'de
yatırımı 600 milyar doları aşmıştı.
Şanghay dünyanın en büyük limanı özelliğini Rotterdam'dan
aldı.
Çin
Merkez Bankası, 2008'de, 1 trilyon 800 milyar
dolar rezervi, ABD
ekonomisinin teminat akçesi gibi tutuyordu. ABD
Çin'in ekonomik büyümesini finanse ediyordu. Çin,
2014'te, satınalma gücü paritesi ile, 17,6
trilyon dolar ile ABD
milli gelirini yüzde 1 oranında aştı.
Şi
Cinping, 2013'te Devlet Başkanı görevine getirildi. "Çin
Rüyası" (büyük uyanış), Şi Cinping
döneminin siyasal söylemi oldu. Putin ile Batı'nın
çıkarlarına karşı çıkabilecek, güçlü bir işbirliğine
başladı. Çin
2040'ta dünyanın en büyük ekonomisi olmaya adaydı. ABD-SSCB
rekabetinde, SSCB'nin
yenildiği ve Batı'nın
kazandığı doğru değildir. Soğuk
Savaş, Batı
ile Sovyetler
Birliği
arasındaki bir mücadeleydi ama sonunda Çin
kazandı.
Çin’in
yükselmesi, ABD’yi korkutuyor.
Pasifik’te güç dengeleri değişmeye
başladı. Çin’in küresel
ayak izleri artıyor. Büyük ticaret hacmine sahip devlet şirketleri
dünyada, özellikle gelişmekte olan ülkelerde milyarlarca
dolarlık altyapı yatırımları yapıyor. Kuşak
(karadan) ve Yol (denizden) Girişimi ile ulaşım,
doğal kaynaklar, ileri teknoloji minerallerinde denetimini ve
ticareti artırıyor. Havada uydularla yayılıyor, deniz dibi
madencilikte atılım yapıyor, uzay yarışında ABD'ye
yetişmeye çalışıyor. Rusya ile
artmaya devam eden dostluğu, enerji
alanında işbirliği, ŞİÖ ve BRICS+ gelişimleri de
ABD’yi ve Batı'yı
kaygılandırıyor.
Çin,
90 yıl önce, Japonya’nın
askeri
güç kullanarak yaptığı ölümcül hatadan ders almış gibi.
Bunun yerine ekonomik, siyasal ve teknolojik güçlerle örümcek ağı
biçiminde ilerliyor, askeri gücünü yedekte
tutuyor. Nükleer savaş olasılığını da elbette dikkate alıyor.
Batı,
2008 sonrası ekonomik krizler, 2019 COVİD
salgını, 2022 Ukrayna
Savaşı, pahalı enerji,
yükselen otoriterlik
ve gerileyen demokrasi
gibi şoklarla sarsılmayı atlatamadı.
90
yıl önceki Japonya’nın yerine
günümüzün Çin'i
farklı bir Pearl Harbor uyguluyor. Belki de tersine bir Pearl
Harbor.2 ABD
ve Batı
tarafından gelebilir.
ŞRÖ
7 Aralık 2024