Fraternis, Burak ELDEM, alıntılar
Şaban Recai Öztürk
sabanreco@gmail.com
* Fraternis grupları ve
fraksiyonları, ilk krallıklar, ilk sınıflı toplumlar, hatta ilk
ataerkil toplumlar ortaya çıktığından beri dünya
düzenini değiştirmeye, eski "altın
çağ" değerlerini yeniden yüceltmeye,
atalarının bilgi ve inançlarını koruyup geliştirmeye
çalıştılar. Tıpkı son devrimci imparator Julianus; Roma'da
Cumhuriyet'i kuran ve geliştirmeye çalışan "Kardeşlik
üyeleri"; Güney İtalya’da ideallerini yaşama geçirme
yolunda adımlar atan Pythagoras müritleri, Eski
Yunan'da ilk konfedere örgütlenmeleri ortaya çıkaran Amphictyonic
Konsey'in kurucuları; Eleusis gizem kültünün,
Dionisos cemaatlerinin, Orpheus
hücrelerinin ve Mithra localarının yaratıcıları;
Batı Anadolu'da Troya'dan Frigya'ya dek "Büyük
Anne" inancını korumaya çalışanlar ve
Çatalhöyük'ten gerilere, bilmediğimiz dönemlere
dek bir uygarlığın bilge kadınları gibi Fraternis "köklü
düşünce ve ideal koruyucuları" 12.yy. başlarında Fransa
Albi'de, yeniden bir araya geldiler.
* 5.000 yılı aşkın sürede,
sınıflı toplumlardaki bir aydınlar azınlığınca çeşitli
görünümler altında sürdürülen ve temel amacı başlangıçtan
itibaren "uygarlığın yanlış
gidişini düzeltip, eski temel ilkeleri restore etmek"
biçiminde belirlenmiş bir geleneğin son halkası olarak ortaya
çıkan "masonluk"
nasıl oldu da sistemle uzlaşmış, muhafazakâr ve açıkça egemen
sınıf ideolojisinin yanında yer alan, en hafif ifadeyle "
pasif ve itici" bir örgüte dönüştü? Aşırı sağcı,
Katolik güdümlü, köktendinci Anti-Masonik iddia ve söylemleri
bir yana, en objektif bakışla bile günümüze dek süredeki "mason
prototipi" eşitlikçi, paylaşımcı ve kardeşçe dünya
idealini gerçekleştirme özlemindeki Fraternis karakteristikleriyle
ciddi bir uyumsuzluk sergiliyor. Bu görüntüsüyle masonluk her
şeyden önce "cinsiyet
ayrımcısıdır." Çünkü kadınları kabul
etmez ve yalnızca erkekler üye olabilir. "İnanç
ayrımcısıdır." Çünkü yalnızca tek
tanrılı dinlere inananları içine alır. Budistler, Hindular,
Shinto inananları, paganlar, ateistler ya da agnostikler
(bilinemezciler) kabul edilmez. Bir "yüce varlığa"
(supreme being) inandığını beyan etmenin yeterli koşul olduğu
söylenerek, bu konuda Aydınlanma dönemindeki "Deist"
(Yaradancı) mason düşüncesinin esnekliğini taşır izlenimini
vermeye çalışsa da, özellikle Amerika'daki localar açıkça
Evangelist-Baptist ya da
Presbiteryen "biraderlerin" denetimi altındadır. Kökleri
Judaizm'e taban tabana zıt, tanrıça kültürüne
dayanan Fraternis'in bir uzantısı olarak, bu durum epey ironiktir
gerçekten. "İdeolojik ayrımcıdır",
çünkü büyük bir çabayla kendini "apolitik" kılmaya
uğraşırken localarda siyasi ve felsefi tartışmaları kesin bir
tavırla yasaklar. Bitmek bilmez boğucu söylemlerin yinelendiği
loca toplantılarında, kapitalist sistemi tam olarak özümlemiş
"protestan
ahlakı" öne çıkarılır. Eski
Fraternis ideal ve "misyonu"nun izleri bugün bütünüyle
silinip yok edilmiş bir durumdadır. Masonluk belli aralıklarla
localarda bir araya gelen insanların inisiyasyon ritüellerindeki o
garip dramatizasyonlarla bir tür "gizli örgütçülük"
oynadıkları; bol miktarda ahlaki öğüt dinledikleri; çoğunlukla
"iş hayatımda ve kariyerimde yardımcı olur" diye ya da
"nüfuz elde etmek amacıyla" üye olmayı
tercih ettikleri; arada belli hayır işleriyle de iştigal ederek
kimilerinde "bir işe yaradıkları" hissini
uyandıran; sevimsiz, antipatik, egemen sisteme bütünüyle entegre
olmuş, çirkin bir "burjuva
derneği"nden başka bir şey değildir. Bu
dönüşümün başlangıcı, işin içine tapınak şövalyeleri
kalıntılarının girmesiyle ortaya çıkmış; Gül
haç mistisizmi örgüt ideolojisine ithal edildikten sonra
hızlanmış, protestan reformlarıyla aynı saflarda
buluşmasından sonra netleşmiş, Batı'daki önemli burjuva
devrimlerininin tamamlanmasının ardından Aydınlanma
ideallerinin terk edilmesiyle de son biçimini almıştır.
Ama bu değişimi ve Fraternis
ideallerinin 5000 yıl boyunca ayakta kaldıktan sonra Masonluk
tarafından "hadım edilişini" daha açık
olarak görmek için, kısa bir tarih turu daha atmamız gerekiyor.
* 19.yy. başlarından itibaren
aristokrasinin feodal ilişkilerine ve basit tarım ekonomisine
dayalı feodalitenin
yerini, lokomotifi endüstri, vagonları da ticaret olan kapitalizm
aldı. 20.yy.ın burjuva cumhuriyetleri ve parlamenter demokrasilerin
kesin egemenliği altındaki dünyasında, o trenin makinist
koltuğunda "finans-kapital"
oturuyordu artık. Yani banka sermayesi. Dönem "çokuluslu
şirketler" dönemiydi ve son derece ironik
biçimde, binlerce yıl boyunca başta Fraternis, çeşitli gruplarca
savunulan “enternasyonalist
bütünleşme” idealini, burjuvazinin kaymak
tabakası kendi arasında çoktan yaşama geçirmişti.
“Küreselleşmesi”
istenen dünya ekonomisi ve ticaretine, dev şirket gruplarını
avuçları içinde tutan “finans-kapital oligarşisi” hükmedecek;
yeryüzünde “paranın
lordları” tarafından denetlenmeyen tek kaynak
kalmayana dek “kenetlenme ve bütünleşme” operasyonu
sürdürülecekti.
* “Yeni
Dünya Düzeni” denen modern mitos buydu işte:
Finans-kapitali kontrol eden birkaç bin
“aile”; onlar hesabına
çalışarak kendine yüksek yaşam standartları kurabilen birkaç
milyon “beyaz yakalı” ve
bu azınlıkça nasıl yaşayacağı,
neler düşüneceği, nasıl eğleneceği, yaşamını nasıl
sürdüreceği kararlaştırılan altı buçuk milyara yakın “diğer
dünyalılar”.
* Marksizm,
19.yy.da Aydınlanma ideallerinin ihanete uğramasına bir tepki
olarak doğdu ve iktidarı eline geçirip toplumsal gelişimin
frenine basan burjuvazinin karşısına, devrimleri sonuna dek
götürme görevini ”işçi sınıfına”
bir misyon olarak yükleyen kapsamlı bir ideolojiyle dikildi.
Kapitalizmin tekelleşme eğilimlerinin işleri bugünkü noktaya
getireceğini Karl Marx daha 1860’larda sezmişti. 1912’de Rudolf
Hilferding, finans-kapital olgusunu saptayıp adını koydu. Lenin
1917’deki ünlü yapıtında, dönüşümün ayrıntılı bir
analizini çıkararak “Emperyalizm”in niteliğini deşifre etti.
Ancak buna karşın, yaşanan dönüşümün bugünkü dramatik “Yeni
Dünya Düzeni” denen tiranlığa dönüşmesinin
önü kesilemedi. Sosyalizmin 1990’dan itibaren ideolojik
anlamda değil, ama “reel bir dünya sistemi” olarak
çökmesi, bugünün “Küresel Eliti”nin yani Çokuluslu
Şirketler İmparatorluğu’nu yöneten “Finans Caesar”larının
işlerini bir hayli kolaylaştıracaktı.
* Bir ironik nokta da, okyanus’un
ötesinde ütopik bir “Yeni
Roma” modeli olarak dünyanın ilk eşitlikçi,
özgürlükçü ve paylaşımcı toplumuna ev sahipliği yapması
tasarlanan Amerika’nın 19.yy. başlarından itibaren
bu finans-kapital oligarşisinin “karargahı” haline
getirilmesiydi. Ama bu, ne bir prototip olarak geliştirilip ileri
götürülmesi düşünülen o “ideal cumhuriyet” idi, ne de
1770’lerde devrimin liderliğini üstlenen Franklin, Jefferson,
Washington, Revere gibi liderlerin tasarladığı “Masonik Devlet”.
Büyü tersine dönmüş, aç gözlü ve saldırgan Roma
İmparatorluğu, tarihin derinliklerinden çıkagelmiş ve modern
dünyanın güçleriyle donatılmıştı.
* Eğer Fraternis geleneği ortadan
kaldırıldıysa ve onun son halkası Mason örgütleri, modern
kapitalizmin finans-kapital oligarşisi tarafından asimile
edildiyse, bir zamanlar Sibyl’lar, Pythagoras, Roma
cumhuriyetçileri, Cathar’lar ve ardıllarınca bunca önemsenen,
titizlikle saklanan, “güç getiren
bilgi” olarak görülen ünlü
kitaplara ne oldu? Orijinaller hala varlığını
koruyor mu? Eğer bir yerlerde bu kitaplar “güvence altına”
alınmışsa, şimdi kimler onları avuçlarında tutuyor? En
önemlisi bu kitapta ne yazıyor? Bu kitapların bir zamanlar
gerçekten var olduklarına dair hiçbir kuşku yok. İç savaşa dek
Roma’da Capitoline’de saklandıklarını kesin olarak biliyoruz.
Fraternis ritüellerine temel oluşturan “sırrı
yitirme ve yeniden bulma” teması, büyük
olasılıkla kitapların yok olmadığını ve az sayıdaki inanmış
mürit tarafından titizlikle korunduğunu gösteriyor. Eğer
Montsegur katliamından kaçırılıp kurtarılan “değerli
hazine”, tahmin ettiğimiz gibi bu kitaplarsa ve Cathar bilgeleri,
onları korumak için Tapınakçılarla işbirliği yaptıysa,
Sibylline Kitapları
(ya da adı her neyse) bu belgeler doğrudan doğruya Masonlara
aktarılmış demektir.
* Son 200 yılda Mason locaları
“ehlileştirilip” sisteme entegre hale getirildiyse, ellerindeki
bu değerli belgeler ne oldu? İki olasılık var: Ya hala en üst
düzey Mason liderlerce “gerektiği zaman kullanılmak
üzere” bir yerlerde saklanmaya devam ediyor ya da kötü
olasılıkla, tapınakçılar Yeni Dünya’ya gizli gemi seferleri
yaparken “Masonik ütopyanın merkezi” olarak tasarlanmış ve
Amerika’da bir yerlere saklanıp güvence altına alınmış bu
kitaplar, çoktan “Yeni Dünya Düzeni”nin lordlarının
eline geçmiş durumda. Eğer durum buysa, söz konusu
kitapların gün ışığına çıkmasından umudumuzu bütünüyle
kesebiliriz.
* İçlerinde büyük olasılıkla
dünyanın ve insanlığın tarihiyle ilgili bilinen en eski
kayıtları içeren ansiklopedik bir “zaman
kapsülü” olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder