Wikipedia

Arama sonuçları

30 Kasım 2016 Çarşamba

Petro, Lenin, Gorbaçov, Putin (III)



Rusya’da Gorbaçov dönemi 

                                                                                                                 Kasım 2016

Şaban Recai Öztürk

sabanreco@gmail.com    

http://srecaio.blogspot.com

        

Brejnev dönemi, ülke içinde atalet ve durgunluk, uluslararası ilişkilerde, Afganistan'a asker göndermek dışında, istikrar ve rahatlama dönemi olarak görülebilir. Aşağılık yaşam biçimi olan kızından ve damadından dolayı yıpranan Brejnev 1982’de öldü ve yerine sırasıyla yolsuzluğa ve örgütlü suçlara savaş açan Yuriy Andropov (1982-84) ve Konstantin Çernenko (1984-85) geçti. SSCB iktisaden çökmüş, açlık ve sefalet baş göstermişti. Politbüro şefleri Sekreterlik makamında ecelden (!) ölüyordu.
Hayır, burada komplo demeyeceğim. Paranoyak görünmek istemiyorum.
Sıra Son Komünist Parti Genel Sekreteri, glasnost (açıklık) ve perestroyka (yeniden yapılanma) diyen Mihail Gorbaçov'a gelmişti. Gorbaçov 3 yıllık bir fetret döneminden sonra 1985 Martı'nda başa geçti. Toplumsal, siyasi ve ekonomik reformlar ile nükleer silahların kontrolü, bölgesel politikalar ve Üçüncü Dünya ülkeleriyle ilişkileri öne çıkararak harekete geçti. Ancak parti teşkilatının batağa battığını iyi bildiğinden, Andropov kadar yolsuzlukların üstüne gidemedi.
Çarlık zamanını eleştirirken kullandıkları silahlar, şimdi kendilerine çevrilmişti…
Reagan "Yıldızlar Savaşı Projesi"ni ortaya attığında Gorbaçov Sovyet sisteminin durduğunu ilan etti. Sovyetler'in gücü kalmamıştı. Gorbaçov "Eğer glasnost ve perestroyka yoluna gidilmeyecek olursa, Sovyet rejimi ve Rusya ayakta kalamayacak" dedi. Kızılordu ve KGB destekledi ama en büyük direnç idari ve yargı bürokrasisinden geldi. Askerler Sovyetler'in bu mali güçle ABD'yle rekabet edemeyeceğinin farkındaydı. Birinci sınıf bir ordu, ikinci sınıf bir toplum ve üçüncü sınıf bir ekonomi yürüyemezdi. Halk harcamaları finanse edemezdi. KGB’nin gelecek kestirimine göre köklü reformlar yapılmadığı takdirde Sovyetler trajik bir yenilgiye uğrayacaktı. Gorbaçov, entelektüel gücünü de seferber ederek Sovyet toplumunu ikna etti. Otoriter rejimin baskıları altında bunalan çok sayıda aydın onu destekledi, köklü reformların ve değişimin önünü açtı.   
1987’de glasnost ve perestroyka politikasını başlattı. Aralık 1987'de süper güçlerin silahlanmasını büyük ölçüde azaltan INF (Orta Menzilli Nükleer Güçler) anlaşmasını imzaladı.    
1989 Ocak’ta Siyonist "B'nai B'rith" örgütü, 12’nci şubesini Moskova'da açmaya karar verdi. "Trilateral Komisyon"un Henry Kissinger dahil "as takımı" da Moskova'ya gitti. Başlarında David Rockefeller vardı. "Sovyetler'e, dünya ekonomisine ortak olma, Dünya Bankası’na ve IMF'ye üyelik teklif edildi. Doğu Avrupa'daki bağımsızlık hareketlerinde SSCB'nin sesi çıkmadı.
“Yahudiler her yerde!” demek istemiyorum, sık sık. Ama bu atılımın “Tek Dünya Devleti” idealine giden yolda, önemli bir rakibin daha arkada bırakıldığının açık beyanı olduğunu söyleyebilirim. Faşizmin elenmesinden sonra komünizm de tarihin çöplüğüne süpürülüyordu…
15 bin askerini kaybeden Sovyetler Birliği sekiz yıllık savaştan sonra Afganistan’dan çekilmek zorunda kaldı. Son askerlerini de 15 Şubat 1989'da geri çekti. Bu macera çok pahalıya patladı, ekonomik ve siyasi sistemi çöktü, Soğuk Savaş'ın 'süper' ülkesi bu savaştan sonra parçalandı.
1 Temmuz’da Komünist Parti Gorbaçov'un perestroyka politikasını onayladı. Sovyetler'de ekonomi çökme noktasına gelmiş, büyük zorluklarla karşılaşılmış, eşgüdüm sağlanamamıştı. İnsan hakları, temel hak ve özgürlükleri temel alan glasnost politikasında da sorunlar çıkmıştı. Glasnost halkın tercihli istemleri olarak öne çıkmışken, ABD'nin tüm olanakları ile tetiklemesiyle kontrolden çıkmış ve patlama noktasına varmıştı. Talepler ulusal güvenliği yok edecek aşamaya gelmişti. Glasnost’un temelinde, önceleri halktan gizlenen yönetim hatalarına ve siyasi yanlışlıklara dikkat çeken medyanın özgürleşmesi vardı. Sovyetler'deki yüzden fazla etnik grubun yarattığı "uluslar problemi"nin en büyük sorun olduğu açıklandı. Toplumsal ve politik hayata sıkı denetimin, özellikle Kafkasya ve Orta Asya'da tepkileri artıracağı iddiaları doğru çıktı. Ekonominin korkunç durumu açığa çıkınca, Sovyetler 1990 Kuveyt krizinde uysal bir şekilde ABD'ye ses çıkaramadı ve Almanya'nın birleşmesine direnemedi.  SSCB dağılıyor, güç dengesi kalkıyor ve Batı yeniden rakipsiz güç odağı oluyordu...
1991 önemli bir tarih, ayrıntı gerek...  
17 Mart referandumunda % 77 seçmen Rusya Federasyonu için evet oyu kullandı. 12 Haziran’da Sovyetler Birliği'nin on beş cumhuriyetinden en büyüğü Rusya Federasyonu'nda başkanlık seçimleri yapıldı. Oyların yüzde 57'sini alan ayyaş Boris Yeltsin, Rusya tarihinde halkın oylarıyla seçilmiş ilk başkan oldu.
1991 başında kızılorduyu Litvanya'ya gönderme kararı nedeniyle, radikaller, ordu ve KGB'nin sıkıştırmalarıyla Gorbaçov'un makamı savunulamıyordu. Gorbaçov'un SSCB'yi kurtarma çabaları cumhuriyetlerin liderleri tarafından boşa çıkarıldı. KGB, ordu ve partideki muhafazakârlar, endişeyle değişimi durdurmak ve harekete geçmek istiyordu. 19 Ağustos'ta Gorbaçov tatildeyken, SSCB Acil Durum Komitesi bir darbe ile Gorbaçov'un makamını elinden aldı. Başkan yardımcısı Gennadi Yanayev başkanlığındaki 8 üyeli Olağanüstü Hal Komitesi yönetime el koydu. Gorbaçov Kırım'daki yazlık evine hapsedildi. Rusya Federasyonu lideri Boris Yeltsin ve halk darbeye karşı koyunca Olağanüstü Hal Komitesi feshedildi ve darbeciler 21 Ağustos’ta ülkeyi terk etti. Aynı gün Sovyet parlamentosu Gorbaçov'u yeniden başkanlık görevine getirdi. Darbeye direnen Moskova Komünist Partisi'nin düşük başkanı Boris Yeltsin sivrildi.
19 Ağustos 1991 günü Rusya Federasyonu Başkanı Yeltsin’in tank üzerine çıkarak önlediğini sandığımız darbede Amerikan “erken uyarı sistemi” devreye girmişti. ABD Moskova Büyükelçisi Jack Matlock, darbe planını 1991’in Haziran’ında öğreniyor. Gorbaçov’u uyarıyor. Gorbaçov başta ciddiye almıyor, gülüyor. Ama daha sonra yayımlanan kitaplardan öğreniyoruz ki, KGB Başkanı’nın Rus Savunma Bakanı ile yaptığı konuşmayı Amerikan gizli servisi dinliyor, ABD Başkanı Bush, bu görüşmeyi, Rusya Federasyonu Başkanı Yeltsin’e bildiriyor. 
Erken uyarı sonuç veriyor. Ve darbe önleniyor...
Hayal gücüne güvenmenizi salık veriyorum burada...


Ekim 1991’de sekiz cumhuriyetle bir ekonomi anlaşması ve Aralığın ilk haftasında da Rusya, Beyaz Rusya ve Ukrayna'nın katıldığı ve Bağımsız Devletler Topluluğu'nun temellerini oluşturan üçlü bir anlaşma imzalandı. İzleyen günlerde Sovyetler Birliği'ni meydana getiren Baltık, Orta Asya ve Kafkasya’daki cumhuriyetler bağımsızlığını ilan etti. 15 bağımsız cumhuriyette ilk çok partili seçimler yapıldı. 8 Aralıkta Rusya Federasyonu, Beyaz Rusya ve Ukrayna bir araya gelerek Bağımsız Devletler Topluluğu’nu kurdu. 17 Aralık 1991'de Gorbaçov ile Yeltsin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin 31 Aralık 1991'de resmen dağıtılmasına karar verdi. Gorbaçov emekliye ayrıldı ve yerine Yeltsin devlet başkanlığına getirildi. Baltık Cumhuriyetleri hariç bağımsızlıklarını ilan eden diğer cumhuriyetler Bağımsız Devletler Topluluğu'na katıldı.  
Komünizmi kurtarmaya çalışan Gorbaçov’un harap sistemi reform gayretleri başarısızdı. Rusya’da komünizm son buldu, Sovyet halkı yarım özgürlüklerin yerine daha fazla istedi ve sistem çöktü.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği tarihe karıştı…
Sovyet-ABD Soğuk Savaşı ve silahlanma yarışı bitti, SSCB dağıldı, savaşsız, işgalsiz ve müdahalesiz olarak çökertildi...
Gorbaçov’un yerine, Yeltsin gelince önemli bir sorun çıktı. SSCB'nin yıkılışıyla Avrupa'daki komünist devletler sistemden ayrılabilirdi, ama Kafkasya ve Orta Asya’daki Türk ve müslümanlar ne olacaktı? Rusya Federasyonu içindekilerin bağımsızlıkları da sorun çıkarabilirdi. 
Burada ABD ile Rusya Federasyonunun çıkarları uyuşuyordu. ABD ve Rusya birlikte hareket etmeliydi. Orta Asya'da radikal islam yayılırsa Orta Doğu’yu da etkileyebilirdi.  
Şimdi biraz duralım ve Çeçenistan konusuna değinelim...
Önce kısa bir bilgi ile parantezi açalım...
Kafkasya’nın etnik ve din olarak Ruslarla bir akrabalığı yoktur. Balkanlar gibi Slav kökenli değillerdir. Gürcüler ve Ermeniler hariç, Rusların kadim düşmanı Osmanlı Türkleriyle etnik ve dini bir yakınlık söz konusudur. Kuzey Kafkasya Etnik olarak “Çerkes”tir. Bolşeviklerin “Böl, yönet” uygulamasıyla önce Kabardeyler ve Çerkesler olmak üzere ikiye; daha sonra da Kabardeyler, Adigeler ve Çerkesler olmak üzere üçe ayrılmışlardır.
Kafkaslar’daki hâkimiyet Ruslar için kolay değildi. Bağımsızlıklarına ve ananelerine bağlı Kuzey Kafkasyalılar, Rusların yayılmacı politikalarına boyun eğmemiş, mücadele yolunu seçmişlerdi. Ruslar davalarından, Kuzey Kafkasyalılar özgürlüklerinden vazgeçmeyince ortaya 400 yılı aşkın kanlı mücadeleler çıkmıştı.
Parantezi kapatıyorum ve Çeçenlere geçiyorum...
Rusların belalısı Çeçenler Kuzey Kafkasyalıların önemli bir unsurudur. Ruslar Çeçenistan'ın başkenti Grozni’ye "çirkin ve korkunç" adını vermişler. Çeçenler her bağımsızlık fırsatını değerlendirmiş, isyanları üstün hasımlarının zayıf zamanlarına denk getirmişler.
Bolşevik İhtilâli, bağımsızlık heveslerini körükleyince, 1918'de Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti kuruluyor. Ama bu genç cumhuriyet "Rusya bölünmez" sloganı ile gelen Beyaz Ordu'nun saldırısına uğradı hemen. Yardım için Dağıstan'a gelen Osmanlı ordusu, başarılı olmasına rağmen, Ateşkes Anlaşması gereğince çekilmek zorunda kaldı. Daha sonra Beyaz Ordu da çekildi. Ancak bundan sonra petrol ve ham madde zengini Kafkasya kızılordunun işgaline uğradı. Bolşevikler, zalim bir politika izleyerek Kafkasya’yı kontrol etti. Bu nedenle Cumhuriyet daha fazla dayanamadı, Haziran 1920’de dağıldı. 1930'da dirilir gibi oldular, ama tekrar yenildiler.
Sovyet Anayasası uyarınca özerk cumhuriyet İkinci Dünya Savaşında Almanlar geldiğinde yine bir fırsat yakaladığına inandı. Ruslardan kurtulmak için Nazilerle birlikte olunca, Çerkesler Orta Asya'ya sürüldüler.
Yağmurdan kaçarken doluya tutulmuşlardı ne yazık ki…
Çarlar ve Sovyet liderleri bölgede tam bir sömürge siyaseti izlemiş, ekonomik ve kültürel gelişimi engellemişlerdi. Çerkesler tarıma elverişli olmayan dağlık bölgelere sürülmüş, ovalara Kazaklar yerleştirilmişti.
1940'tan önce, Çeçenistan SSCB petrolünün yarısını üretmişken bugün yüzde bir bile değil; ama petrol hâlâ orada. Dört trilyon doların yattığı Hazar petrolleri de ülke üzerinden naklediliyor.
Stalin yönetimi 1944’te Çeçen ve İnguş halkının yarısını katletti, kalanları da Kazakistan steplerine sürdü. Avrupa Birliği 2004’te bu soykırımı tanıdı, ancak bu soykırım Müslümanların gündemine girmedi. 780 bin Çeçen sürgün ve toplu katliamın muhatabı kılınmış, 400 binden fazla Çeçen ölmüştü.
Kruşçev yurtlarına geri dönmelerine izin verdi ve 1957'den itibaren yokluğa, açlığa, sefalete, kışa ve Rus zulmüne karşı varlıklarını koruyarak topraklarına döndüler.    
1991'de bir fırsat daha çıktı. Güney Kafkasya’da Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan bağımsız olurken, Kuzey Kafkasya Özerk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını kazanamamışlardı. Rusya Federasyonu’na bağlı yedi özerk cumhuriyet kurulmuştu: Adigey, Karaçay-Çerkes, Kaberdey-Balkar, Kuzey Osetya, Çeçenistan, İnguşetya ve Dağıstan.
 Çeçenistan, Sovyet Hava Kuvvetleri generali Cehar Dudayev’in referandumla Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra 1991'de bağımsızlığını ilan etti. Ruslar doğrudan müdahale etmektense, Rusya yanlısı muhalefeti örgütlemeyi denedi. Ama verdikleri silâh ve mühimmat bağımsızlık yanlısı Çeçenlerin eline geçti.
1994’te Yeltsin’in emriyle Birinci Çeçen Savaşı başladı. Bir tank tümeni, "Çeçenistan'da anayasal düzeni hâkim kılmak ve Rusya'nın toprak bütünlüğünü korumak, Dudayev'i makamından indirmek" üzere kullanıldı. Rus ordusu Çeçenleri birkaç günde yenecek, Grozni'yi bir paraşütçü taburuyla iki saat içinde ele geçirip Çeçen Cumhuriyeti'ne son verecek, anayasal düzeni yeniden tesis edecekti. Ama 1996'da İki yıllık kirli savaştan sonra arkasında on binlerce ölü, viraneye dönmüş bir Çeçenistan ve iki yüz bini Rus, üç yüz elli bin göçmen bırakan kızılordu, ağır zayiatla geri çekildi.
Rus güçleri 1997’de Hasavyurt Anlaşması'yla tahliye edildi, ama anlaşma hayata geçemedi, Çeçen sorunu çözüm olmadan 1999 İkinci Çeçen Savaşı'na kadar devam etti.  
Bu arada 1998’de, Tatarlar da Rusya’dan ayrılmaya çalıştı. Referandumda yüzde 62’si bağımsızlık yönünde oy kullanınca Yeltsin “Yutabileceğiniz kadar özerklik alın” dedi ve güç kullandı. Uluslararası toplum Tataristan’ın bağımsızlığını tanımadı.
Rus Borsası ve ekonomisi 1998’de çökmüştü. Günlük maliyeti beş milyon dolar olan Çeçenistan savaşının ekonomik yükünün hafifletilmesi amacıyla IMF Rusya'ya önemli miktarda kredi verdi. Rusya'nın Ekim 1999'da 370 milyon dolar, Kasım 1999'da da 800 milyon dolar geri ödemesi varken, IMF'ten bu dönemde 1 milyar dolar kredi alması anlamlıdır.  
1999 Mayıs'ında, Batılıların onayıyla Bakû-Supsa petrol boru hattı açıldı, Kasım’da Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, NATO şemsiyesinde, Bakû-Ceyhan boru hattına karar verdi. Bu sırada Şamil Basayev'in Dağıstan'a girmesi, Rusları çok telaşlandırdı. Moskova bombalamalarından Çeçenleri sorumlu tutarak, Grozni'yi yok eden ve diğer şehirleri de enkaz yığını haline getiren güçlü bir saldırı başladı. Rusya 2000’in ilk aylarında Çeçenistan'ı tamamen kontrole aldı.
Putin Çeçenistan sayesinde çok puan topladı ve Yeltsin emekliye ayrıldı.  
2002’de savaşın bitirilmesini isteyen Çeçen isyancılar Moskova’da bir tiyatroda 763 kişiyi rehin aldı. Hükümet güçleri gaz kullanınca 100 insan öldü. Çeçenler 2003’teki referandumda tekrar Rusya’dan ayrılma kararı verdi. Rusya bazı hakları verdi ama bağımsızlığı tanımadı, Çeçen ayrılıkçıları askeri harekâtla etkisizleştirmeye başladı. Eylül 2004’te Beslan Okul ve Moskova Metro baskını, iki Rus uçağının kaçırılması, Çeçenistan sorununun bitmediğini gösterdi. 2005 ve 2006’da Şamil Basayev ve Çeçenlerin son sembolü Aslan Mashadov öldürüldü. Çeçen topraklarına giren Rus ordusu kısa sürede ülkeyi yeniden işgal ettiyse de 'teröristlerin kökünü' kazıyamadı.
Çeçen direnişi İslamileşti ve radikalleşti…
Ramazan Kadirov’un Çeçenistan Başkanı olmasıyla, küçük çatışmalar hariç, durum sakinleşti.  2009’da Çeçen topraklarında 80 bin Rus askeri ve onlara yardım eden binlerce Çeçen vardı. Çeçen direnişçiler şehirlerde, köylerde, kasabalarda ve dağlarda direnişe devam etti.
İnguşetya ve Dağıstan’da da bağımsızlık mücadelesi hız kesmedi. Resmi kaynaklara göre Çeçenistan`da en az 500, İnguşetya`da ise binin üzerinde direnişçi mücadeleye devam ediyordu.
Rusya 16 Nisan 2009’da, Çeçenistan’da 10 yıldır süren Antiterör Operasyonuna son verilmesi kararını aldı. Rus askerleri aşamalı olarak çekildi. Moskova yanlısı Çeçen lider Ramazan Kadirov, dağlarda sadece 70 ayrılıkçının kaldığını ve duruma tümüyle hâkim olduklarını söyledi.
2010’dan itibaren sistematik bir şekilde yeniden yapılanma ve yenileme yapılmaktadır. Yine de cumhuriyetin güney bölgelerinde ve dağlarda düzensiz çatışmalar devam etmektedir.
Çeçenlerin çoğu, yerel kültürde derin kökleri olan Sufi geleneğinin takipçileri. Kuzey Kafkasya Vahhabileri ise temiz İslam'dan uzaklaşma olarak gördüğü Sufiliğin yok edilmesini istiyor.  
Efsanevi lider Dudayev, kendisine Türkiye’den gönderilen uydu telefonu yerinin CIA tarafından Rusya’ya bildirilmesi ile öldürülmüştü. Çeçenler, bu cinayeti unutmadı.
Öcalan’ın da ABD tarafından Türkiye’ye verildiğini hatırladım.
İstanbul'da öldürülen Çeçen komutanları da…
SSCB dönemindeki 15 federal cumhuriyetin altısı Müslüman idi. Hepsi 1991’de bağımsız olan, Tacikistan (İran-Fars kökenli) dışındaki beşi Türk kökenliydi: Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan (Eski uygarlık merkezlerine sahip) ve Azerbaycan. Diğer dokuz federal cumhuriyette ise bazı Türk toplulukları yaşamaktaydı. Rus Federal Cumhuriyetinde 16 özerk cumhuriyet ve beş özerk bölge (oblast) bulunuyordu. Altı özerk cumhuriyette, Özerk Tatar, Başkırt, Çuvaş (Eski Volga Bulgarları), Dağıstan ve Sibirya’daki Yakut Cumhuriyetlerinde Türkçe konuşulurdu.
Tekrar Yeltsin Rusya’sına dönüyorum... 
Devrimin 70. yıl kutlamalarında Stalin ve yoldaşlarını sert bir dille eleştiren Gorbaçov, 1989`da perestroika ve glasnost politikalarıyla Sovyetler Birliği’nin dağılmasını sonuçlandıracak süreci başlatmıştı. Doğal olarak da başta ABD olmak üzere Batı onu alkışlıyor, destekliyordu. Çünkü kapitalizmin baş düşmanı toplumculuk (sosyalizm) ideolojisi ve dolayısıyla uluslararası devrimci hareket yok oluyordu. Gorbaçov`un Sovyetler`i dağıtma projesi komünistler tarafından engellenmeye çalışıldığında ortaya Gorbaçov`un Moskova’dan uzaklaştırdığı Yeltsin çıktı ve tank üzerinde koskoca Sovyet ordusunu durdurdu, ‘Demokrasi önderi’ sıfatı ile Gorbaçov’un yerine geçti.
Yeltsin kısa sürede gücünü sağlamlaştırdı. 1991 Ekim ve Kasım'da yeni hükümet kuruldu. Yeltsin 1992’de Komünist Parti’nin üstünlüğüne son verdi, kamu kuruluşlarını özelleştirdi, bozulan Rus ekonomisini düzeltmek için, IMF ve Dünya Bankası'na başvurdu. Özgür basını destekledi. İş adamları ve mafya ekonomiyi devralmaya başladı, yoğun yolsuzluklar başladı.
Hangi rejim olursa olsun, fark etmiyordu. Menfaat ve aç gözlülük insanın genlerine programlanmıştı…
Ekonomik programa eski komünist ve muhafazakâr milliyetçiler karşı çıktı. Devlet başkanı ile kongre mücadelesi üzerine, 1993'te Yeltsin kongre için yeni seçimlerin yapılacağını ilan etti. 1993 Ekiminde kongre taraftarlarıyla Yeltsin'e bağlı ordu ve içişleri kuvvetleri arasındaki sokak savaşlarında Parlamento topa tutuldu. Yeltsin yanlısı güçler galip geldi. Yeltsin, daha güçlü devlet başkanlığı yetkileri ve iki meclisli parlamento imkânı sağlayan yeni bir anayasa hazırladı, Aralık 1993'te referandum yapıldı. Amerikan ve Fransız örneklerine bina edilen modelle yasama organı Duma'nın yetkileri sınırlandırıldı. 12 Aralık 1993 erken genel seçiminde hiçbir parti tek başına iktidara gelecek sandalye kazanamadı. Aşırı milliyetçiler, liberaller, çiftçiler ve komünistlerden oluşan partiler arasında Yeltsin ağırlıklı isim oldu,
Duma ile başkanlık arasındaki mücadele 1995 Çeçen savaşıyla yoğunlaştı. 1996 seçimlerinde Yeltsin makamını koruyamayacak gibiydi.
Rusya son beş yılda çok değişmişti…
Komünist Parti'nin yerini güvenlik kuvvetleri, silahlı kuvvetler, oligarklar, güçlü iş yöneticileri ve bölgesel liderler almıştı. Yeni yönetici sınıf zenginleşirken halk yine acı çekiyordu. Komünistlerin lideri Genadi Zuganov ve General Aleksandr Lebed gibi iki güçlü aday karşısındaydı. Ekonomi gerilemişti. Ama sağlık ve alkol zafiyeti olan Yeltsin, üç Amerikalı uzman ve medya sayesinde 1996 başkanlık seçimlerini kazandı.
Yeltsin ikinci kez başkan seçildikten sonra, IMF'den 40 milyar dolar borç alındı. Para devlet kasası yerine Yeltsin'in kızı Tatyana ile seçimlerde Yeltsin'den yana olan özelleştirme vurguncularının Amerika ve Avrupa'daki banka hesaplarına yatırıldı!
Aynı yıl (1996) Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan Şanghay Beşlisi’nin temellerini attı.
Yeltsin, sağlığının giderek bozulmasıyla, 1993'ten 1998 Martına kadar Başbakan Viktor Chernomyrdin'e güvenmişti. Onu azledince yerine 35 yaşında bir ekonomist atadı ama Ağustos'ta onu da görevden aldı. Duma Chernomyrdin'in tekrar görevlendirmesine karşı çıktı. Sonunda kıdemli bir asker diplomat ve KGB'nin dışişleri sorumlusu Yevgeny Primakov üzerinde anlaşıldı. Primakov, Yeltsin tarafından herhangi bir gerekçe gösterilmeden ve uyarılmadan görevden alınıncaya kadar, bir yıla yakın görevde kaldı.
Yerine başka bir eski ajan, KGB'nin içişlerinden sorumlu olarak görev yapmış Vladimir Putin getirildi…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder