Wikipedia

Arama sonuçları

28 Kasım 2016 Pazartesi

Petro, Lenin, Gorbaçov, Putin (I)


Petro, Lenin, Gorbaçov, Putin I

                                                                                            Kasım 2016

Şaban Recai Öztürk 
sabanreco@gmail.com 

Kısa tarihi

Rusya'nın bilinen tarihi 400lerde batıdan Rusya topraklarına giren Slav kabileleriyle başlıyor. Bu yıllarda Ruslar gölgededir. Karadeniz’in kuzeyine egemen olan birçok Türk devleti vardır sahnede…
428- 470 arasında Hollanda ve Danimarka’ya kadar uzanan Avrupa’daki ilk Türk Devleti Batı Hun İmparatorluğu gibi...
468-965 arasında Batı Göktürklerin devamı olan ve yöneticileri Musevi dinini kabul eden Hazar Türkleri gibi...
552- 803 arasında Kafkasya ve Karadeniz’in kuzeyinde devlet kuran Avarlar gibi...
670te Hazar Denizi ile Tuna arasında yerleşen Bulgar Türklerinin kurduğu Volga Bulgarları’nı görüyoruz. Kazan yakınlarındaki Bulgar şehrini başkent yapmışlar. 921de İslâmiyeti kabul ediyorlar. 1237de Moğolların hâkimiyetine giriyor, Altınordu Devleti kurulduktan sonra, Bulgar Hanlığı adıyla bir eyalet oluyor. Daha sonra Kazan Hanlığına dâhil ediliyor ve 1552de Rus egemenliğine giriyorlar...
Bitmedi. 900’ler-1091 arasında Hazarlarla ve Macarlarla savaşan, Ruslara yardım eden, Don, Dinyeper ve Tuna vadilerine egemen olan Peçenekler yükseliyor...
Peçenekleri bozguna uğratan Kıpçaklar (Kumanlar, Polovestler) da var sırada...
Çöllerden çıkıp soğuk bozkırlara ve dağlara gelen İslam dini de bölgeyle ilgili. 641de İran’dan sonra Güney Kafkasya’ya ulaşıyor. 737de Hazar İmparatorluğu’na bağlı Kuzey Kafkasya, Emevi İmparatorluğu’nun bir parçası haline geliyor.
İlk Rus devleti 862de İskandinavyalılar tarafından Novgorod’ta kurulmuş. Yani bölgeye geldikten dört asır sonra… 20 yıl sonra başkent 882’de Ukrayna Kiev’e taşınmış.
Ruslar Bizans’ın başkenti Konstantinopolis’i (İstanbul’u) ilk kez 907de kuşatıyor.
İslam bölgede genişlemeye devam ediyor, 922de Sibirya’ya, Rusya’nın kuzeyine ve doğusuna yayılıyor. Hıristiyanlık ise ilk defa 957de Rus hükümdarı Olga tarafından kabul edilmiş, Birinci Vladimir 989da resmi din olarak Doğu Ortodoksluğuna girmiş. Böylece bölgede Bizans kültürü egemen oluyor.
1169da başkenti Moskova yakınlarına taşımışlar.
Rusya’ya, Moğolların kuzey krallığı olarak 1242de kurulan ve zamanla Türkleşen Altınordu İmparatorluğu egemen olmuş. Moğolların ve İslamın Rus siyaseti üzerindeki biraz etkisi olmuş ama kültür, din ve sosyal etkisi ciddi değil.
1271de Moskova başkent olmuş.  
1380de toparlanıyorlar. Dimitri Donskoi Tatarları yenerek Moskova Büyük Dükü ünvanını almış.
1395te Timur’un dev Altınordu İmparatorluğu’na vurduğu ağır darbe, Rusya’nın güçlenmesine hız kazandırıyor. Ama Altınordu İmparatorluğu içinden çıkan bağımsız İslam Hanlıkları, günümüz Rusya’sının neredeyse tüm bölgelerini egemenliklerine alıyor. Osmanlı ile ilişkiler başlıyor. 1453te Bizans’a son veren Fatih Sultan Mehmet, Kırım Hanlığını imtiyazlı beylik halinde Osmanlı Devletine bağlayıp, vergi yerine her yaz Ruslar üzerine akınlarla görevlendirmiş.
Bu yıllarda Üçüncü (Büyük) Ivan (1462-1505) çevre ülkelerini ilhak ederek Rusya’yı güçlendiriyor. Roma ve Konstantinopolis’e ilave olarak Moskova “Üçüncü Roma” olarak nitelenmiş. Moskova prenslikleri ve büyük dükleri yönetimindeki Rusya, 1480de Altınordu Hanlıklarının egemenliğinden kurtulmuş. Türk ve Müslüman Hanlıklar 1500lerde Ruslar tarafından ortadan kaldırılıncaya kadar, İslam Rusya’da çoğunlukta olmuş. Fakat Papalığın kardinal ve papaz heyetleri Rusları Türklere karşı kışkırtınca, Rus Knezlikleri birleşip Çarlık dönemi başlamış. Rus çarları kendilerini Bizans’ın varisi saymışlar.
Volga-Ural bölgesi Rusların eline geçen ilk bölge. Korkunç İvan (Dördüncü İvan) ilk çar olarak, 1552de, bölgedeki en güçlü devlet Kazan Hanlığı’nı (Tataristan) yenmiş ve Volga bölgesi ile Hazar Denizi’nin yolları Ruslara açılmış. 1553’te Sibirya’yı işgal başlamış. 1556'da Astrahan Hanlığı Moskova'ya bağlanmış. Ama Kırım Hanlığına karşı başarılı olamamışlar. Sonra batıya dönmüşler, Baltık Denizine ağırlık vererek Litvanya’ya girmişler. İsveç ve Polonya ile savaşta önceleri başarılı olmuş ama sonra yenilmişler.
Korkunç İvan iç karışıklar üzerine baskıcı bir politika ile muhaliflerini öldürmüş. Ama bu arada Rus ekonomisi ağır bir darbe almış. Korkunç İvan'ın ölümünden sonra iç karışıklıklarla Rus Çarlığı yıkılmanın eşiğine geliyor. İşe İsveç ve Polonya'nın da karışmasıyla iktidar boşluğu ortaya çıkıyor.
1589da Rus Ortodoks Kilisesi diğer Ortodoks Kiliselerinden bağımsızlığını ilan etmiş.

Romanov Hanedanı

Bolşevik Devrimi’ne kadar Rusya tarihine imza atan Romanovlar adlarını Roman Yurev'den (ö. 1543) alır.
Osmanlı gibi…
Polonya’nın Rusya'yı işgali sırasında Romanov ailesinden Mihail Fyodoroviç 1613te çar seçiliyor ve 1917’ye kadar sürecek 304 yılık hanedan başlıyor.
Zor ve sancılı bir süreç aşılmaya çalışılıyor…
Şimdi Rusya’nın yakın tarihine geçiyorum…
Büyük toprak kaybına rağmen İsveç (1617) ve Polonya ile (1618) barış yapıldı. Rusya bütün Avrupa'yı sarsan Otuz Yıl Savaşları’nın dışında kaldı.
Ruslar 1667'de Kiev'i ele geçirdikten on yıl sonra Kırım Hanlığı ile Ukrayna arasındaki topraklara saldırınca İlk Osmanlı-Rus savaşı başladı. Osmanlı ordusu 1677-1678 Çehrin Seferinde Rusları ve yardımcısı Lehlileri yendi. Moskova elçilerinin bir daha Osmanlı ve Kırım topraklarına saldırmayacaklarına yeminle söz verip bir antlaşma imzaladığı Kırım Hanı, Edirne'de sefer hazırlığı yapan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’yı ikna ederek Bahçesaray Barışı adıyla anılan ilk Osmanlı-Rus Antlaşmasını imzalattı (11 Şubat 1681).
Merzifonlu Paşa burada belki de hem tarihi, hem de kendi yazgısını değiştirebilecek bir fırsatı kaçırdı bana göre…
1683 İkinci Viyana bozgunu Avrupa’nın Osmanlılara karşı savunma durumunun sonu oldu ve Doğu Sorunu, Eastern Question ya da Şark Meselesi”nin birinci kısmı bitti. Rusların beklediği büyük fırsat çıktı. Papalık-Avusturya-Venedik-Lehistan (Polonya) gibi Akdeniz'den Baltık'a yayılan Katolik devletlerin Osmanlı aleyhine kurduğu Kutsal Birlik’e, 1686da Ortodoks Rusya da katıldı. Başında Papa olan birlik Türkler’e karşı tüm Hristiyan devletleri harekete geçirmeye çalışacaktı. Rusya’yı bir dünya gücü yapacaklarının farkında değillerdi.
Yeni bir Haçlı Seferi’ydi bu…
Bu dönemde, Rusya ilk imparator Büyük (Deli) Petro'nun (1689-1725) gayretleriyle kuvvetlendi. Petro modern Avrupa gücünü yarattı; Batı kültürünü yerleştirdi, Miladî Takvim’i kabul etti, Rus alfabesini eski Slavcadan bugünkü şekline kavuşturdu, orduyu Avrupa standartlarına göre düzenledi, Kiliseyi Çar’a, devlete bağladı, eğitimi çağdaşlaştırdı, yeni başkent Petersburg’u (Petrograd, Leningrad) inşa etti. Osetya-Alanya'nın başkentine verilen "isim" olan Vladikavkaz (Kafkas'a hükmet) ilkesini koydu.
Vladivostok (Doğuya hükmet) gibi...
Kutsal Birlik devletlerinin Osmanlı ile savaşından cesaret alan Çar Petro 1695te, Sibirya'dan gelen tarihi kürk ticaret yolunun Karadeniz, Akdeniz ve Avrupa’ya sevk merkezi zayıf Azak Kalesine saldırarak ele geçirdi. Türk gölü olan Karadeniz'de Ruslara bir pencere açıldı. Ancak, Azak Denizinin, Karadeniz'e açılan boğazdaki Kerç Liman Kalesi Osmanlının elinde olduğundan, Rus donanması Karadeniz'e çıkamıyordu. 1699 Karlofça Antlaşmasından sonra, Osmanlı Devletiyle savaşı göze alamayan Rusya, 1700'de imzalanan İstanbul Antlaşmasıyla barışa razı oldu. Antlaşmayla Azak Kalesi ve çevresi Ruslara bırakıldı. Ruslar İstanbul’da daimî bir elçilik bulundurmaya başladı.
Avrupa gezisinde Osmanlılara karşı yeni bir ittifak girişiminden netice alamayan Deli Petro, Karadeniz yerine Baltık Denizine yöneldi ve İsveç'le Büyük Kuzey Savaşını başlattı (1700-1721). Başlangıçta Ruslar mağlup oldu ise de Poltava’da (1709) savaş Rusların lehine döndü. Bu arada Rusların Osmanlı hududuna da tecavüzü üzerine, 1711de Osmanlı Rusya'ya sefer düzenledi ve Prut Irmağı boyunda Ruslar mağlup oldu. Rus ordusu antlaşma isteğinin kabulüyle imhadan kurtuldu. Azak Kalesi ve çevresi Osmanlılara geri verildi ve aşağı Özü boyundaki Rus kaleleri yıktırıldı.
Ruslar ikinci kez kefeni yırttılar…
Deli Petro'nun kızı Anna zamanında, Osmanlılar ile Venedik-Avusturya savaşlarını fırsat bilen Ruslar, Avusturya-Rusya ittifakını yeniledi. Ruslar Osmanlı ordusunun Avusturya cephesinde bulunmasından faydalanarak, Kırım batısındaki Özü Kalesini alıp, Kırım'a girdi, 1736'da ikinci defa Azak Kalesini zapt etti. Savaş 1739 Belgrad Antlaşmasıyla sona erdi. Azak Kalesi yıkılıp, Azak bölgesi Osmanlı-Rusya arasında tarafsız saha ve müstakil Kabartay ülkesi de iki devlet arasında tampon tutuldu, Ruslar Karadeniz'den son kez uzaklaştırıldı.
Romanov Hanedanı “Sıcak denizlere açılmak” hedefinden vaz geçmiyordu.
Rusya’yı Avrupa gücü yapan Alman asıllı Çariçe İkinci (Büyük) Katerina (1762-1796) oldu. 30-35 milyon nüfuslu halkının yüzde doksanı köylü idi ve 16-17 milyon köylü yüzbin soylunun kölesiydi. Çariçe Rus soylularını güçlendirdi, sanat, edebiyat ve eğitimde önemli gelişmeler kaydetti, Yahudileri belli bölgelerde topladı, Kafkasların Ruslaştırılmasını tamamladı. Osmanlı, Rusya'nın Lehistan’a (Polonya)'ya yerleşmesine engel olmak için Rusya'ya sefer açtı. Rus ordusu işgal ve zulümden kaçıp Osmanlı Devletine sığınan aileleri izledi, uğradıkları köy ve kasabalardaki silahsız ahaliyi katletti ve bu seferin açılmasına neden oldu. 1769da Kırım Hanı Giray Güney Rusya'da Rusları yendi ve 100 binden fazla esir aldı. Fakat gelişmeler Osmanlı Devletinin aleyhine oldu.
Beş yıl süren savaş 21 Temmuz 1774 tarihli Küçük Kaynarca Antlaşması’yla bitti. İlk kez, ahalisi Müslüman ve Türk olan topraklar elden çıktı, 300 yıldır Anadolu'nun kuzey kalesi Kırım Hanlığı bağımsız olma kaydıyla koparıldı. Bazı Karadeniz kıyıları Ruslara bırakıldı.
Artık Ruslar Karadeniz'e rahatça çıkabiliyordu…
Sonra, sözde müstakil Kırım Hanlığını 1783te işgal ederek kadın ve çocuklarıyla 30 binden fazla Türk'ü öldüren Ruslar, 1784te Kırım'a resmen egemen oldu. Rus zulmünden kaçan birçok Kırımlı, Osmanlı toprağına göç etti.
Osmanlı, Kırım'ı Rusların işgalinden kurtarmak için, Birinci Abdülhamid zamanında Rusya'ya sefer düzenledi. İkinci Katerina Avusturya İmparatoru İkinci Josef ile Bizans-Yunan projesinin uygulanması ve Osmanlı Devletinin parçalanması için ittifak yaptı. Avusturya'nın, savaş açması üzerine, Osmanlı iki cephede savaşmak zorunda kaldı ve ağır yenilgiye uğradı. Avusturya ile 1791 Ziştovi Barışı imzalanarak Belgrad geri alındı. Ruslarla 9 Ocak 1792’de imzalanan Yaş Antlaşmasıyla Kırım Hanlığı tamamen Rusya hâkimiyetine girdi.
Rusya, 1700lerin sonlarından itibaren Fransız, İngiliz ve Alman yatırımları sayesinde bir imparatorluk inşa etti. 1789da Odesa’yı işgal ettikten sonra, Çariçe İkinci Katerina bu bölgenin valiliğine Fransız asılzadesi Richelieu Dükü Armand’ı getirdi.
Ruslar reformlarda Müslümanları da unutmadı. Rusya Müslümanlarının talebi üzerine, 1789 yılında Rusya Müftülüğü kuruldu.
Bu arada Üçüncü Selim de Osmanlı’da ıslahat çabaları başlattı, ama bu Rusya'yı telaşlandırdı. Birinci Aleksander, Slavlık propagandasıyla Balkanları karıştırdı, Osmanlıya tabi Sırbistan'ı isyana teşvik etti. Belgrad 13 Aralık 1806'da düştü. Ruslar Besarabya ile Tuna ağzındaki kaleleri istila etti.
Romanovlar durmak nedir bilmiyordu. Kafkaslar’a da ilerlediler…
Türk asıllı Kaçarlar zamanında İran ile ilk Savaşı başlatarak 1801’de Gürcistan’ı ilhak eden Ruslar, 1807'de Arpaçay'ı geçerek Kars’a saldırdı. Kars'taki Osmanlı askerlerinin ve ahalinin cansiperane savunmasıyla Rus taarruzu püskürtüldü. Ruslar Arpaçay ötesine çekildi.
Ruslar durmadı elbette…
1810da Ahılkelek üzerinden saldırıyla Ahıska şehrini kuşattı, ama Osmanlı direnişi ve salgın hastalığa dayanamayıp Tiflis'e geri çekildi. Ertesi yıl üçüncü kez taarruzla Ahılkelek Kalesi’ni ele geçirdi.
Bu sırada Almanya'yı istila eden Napolyon Bonapart'ın Moskova seferi üzerine, Rusların isteği ile Osmanlı-Rus savaşına son verildi. 1812 Bükreş Antlaşmasıyla; Kuzey Boğdan Ruslara, Güney Boğdan Osmanlı Devleti’ne bırakıldı. Kalelerinde Osmanlı askeri bulundurmak şartıyla da Sırbistan'a idari özerklik verildi.
Napolyon orduları 1812de Moskova önlerine kadar geldiyse de, yoğun kış şartları nedeniyle geri çekilmek zorunda kaldı. İngiltere ve müttefikleri Prusya, Avusturya ve Rusya, Napolyon’u Waterloo’da bozguna uğrattı. Rus ordularının hızla batıya ilerlemesi ve kazanılan zafer Rus Çarlığını Avrupa'nın önde gelen devletleri arasına soktu.
Çar Birinci Aleksander, Napolyon savaşlarında Rusya’nın üstlendiği ağır yükten ve başarılardan aldığı güçle 1815 Viyana Kongresi’nde, şu teklifte bulundu: 1. Türkleri Avrupa'dan (Balkanlardan) atalım. 2. Türkleri Anadolu'dan atalım. 3. Türkleri, Orta Asya steplerinde açlık, hastalık, katliam ile çıktıkları yerde yok edelim.
Doğu Sorunu, Eastern Question- Şark Meselesi’nin ikinci yarısı başladı. Bu dönem, Osmanlı’nın Avrupa’dan çekilmesinin başlangıcı olacaktı…
Birinci Aleksander Napolyon’u yendikten sonra tutuculuğa yöneldi ve reformların çoğunu geri aldı. Rahipler, masonların Çarlık Rejimini yıkmak için komplo düzenlediklerini iletince Çar 1822’de mason localarının kapattı ve örgütün yasadışı sayıldığını ilan etti. Masonlar yeraltına indi.
Aleksander üç yıl sonra hastalıktan öldü. Yerine çekişme, entrikalar ve kaosla genç Çar Birinci Nikola (1825-1855) geçti. Devrimci askerler ve bazı siviller 1825’te başkent St. Petersburg'da Çar'ın sarayına yürüdü. Çatışmada devrimciler yenildi, liderleri tutuklandı ve asıldı. Subaylar, entelektüeller ve yazarlardan oluşan bu grubun çoğu, üç yıl önce Çar Aleksander’in yasakladığı Mason locaları üyeleriydi. Aralarında ünlü yazar Kont Puşkin de yer alıyordu.
Çarlık için alarm zilleri çalıyordu. Sanki yüz yıl sonrasının provasıydı bu ayaklanma. Komünist değildi elbette, Fransız Devrimi’nin rüzgârlarıydı…
Çar Birinci Nikola daha sonra çeşitli reform ve bağımsızlık hareketlerini bastırdı; İran, Osmanlı, Polonya ve Kafkasya üzerine seferler düzenleyerek iyice güçlendi. Ama ekonomisi Avrupa ile rekabet edemiyordu.
Bu yıllarda Osmanlı İmparatorluğu da sallanıyordu…
Sultan Mahmut 1826'da Yeniçeri Ocağını kaldırdı, Fransa-İngiltere, Rusya müttefik Haçlı donanması Osmanlı-Mısır donanmasını Navarin'de 1827de yaktı, böylece Osmanlı kara ve deniz kuvvetlerinin büyük bir bölümünü kaybetti. Bunu fırsat bilen Rusya, 1828'de Boğazlar ve İskenderun körfezini elde edip, Akdeniz'e inme hayaliyle savaş ilan ederek, Rumeli ve Anadolu cephesinden harekete geçti. Sekizinci Osmanlı-Rus Savaşı 1829da bitti. Edirne Antlaşması ile Rumeli'de Tuna ağzındaki kaleler Ruslara bırakıldı, Prut Nehri sınır kabul edildi. Yunanistan bağımsızlığını ilk kazanan Balkan devleti oldu. Anadolu cephesinde Rusya'ya ilk defa toprak verilerek, Kars vilayetinin Çıldır, Ardahan ve Deskof kuzeyinden sınır çizildi. Çerkesler Rus egemenliğine girdi, efsane lider Şeyh Şamil’in öncülüğünde Kuzey Doğu Kafkasya’da baskı ve katliamlara direniş başladı.
Harp tazminatı olarak 11,5 milyon Felemenk altının yedi yılda taksitlerle ödenmesi kararlaştırıldı. Osmanlı’nın Avrupa’ya borçlanmaya zorlanması başladı.
1828deki İkinci Rus-İran Savaşı sonunda, Aras’ın kuzeyi galip Rusya’ya geçti. Katolikos Aratarakes 60 bin kişilik bir Ermeni kuvvetinin başında Ruslar safında savaştı. Rus Ermenistan’ı doğdu ve Ruslarla Ermenilerin kaderleri birleşti, Erivan Hanlığı, Nahcıvan Ermeni Eyaleti ilan edildi. Eçmiyazin Kilisesi Rus nüfuzuna girdi, Rusya, Boğazlar üzerinde denetim ve Akdeniz'e inme yönünden büyük kazançlar sağladı.
Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın 1831 ayaklanması ve 1833 KÜTAHYA Antlaşması da Rusya ile ortak kaderimizin önemli bir kilometre taşı oldu. Mısır sorunu geçici olarak çözüldü, fakat kendini güvende hissetmeyen İkinci Mahmut Rusya'yla HÜNKÂR İSKELESİ Antlaşması’nı imzaladı. Rusya Boğazlar üzerinde büyük avantaj sağladı, Karadeniz'deki güvenliğini artırdı, Boğazlar sorunu ortaya çıktı.
1838 Baltalimanı Anlaşması’nı, Osmanlı-İngiliz Serbest Ticaret Sözleşmesini, 1839da Mehmet Ali Paşa’nın Mısır’da bağımsızlığını ve Tanzimat Fermanı’nın Batı’nın zoruyla ilanını hatırlıyorum.
Bu yıllarda Avrupa’da neler oluyordu?
İmparatorluk ile ulus devlet çatışmalarını görüyoruz. 1830 ve 1848 ihtilallerini, mutlak monarşiden meşruti monarşiye ve oradan da parlamenter demokrasiye geçişin arandığını okuyoruz. Sanayi devriminin ortaya çıkardığı işçi sınıfının sosyal yapılarda önemli bir dönüşümü zorlarken, ticaret ve sanayide gücünü arttırmakta olan burjuvazinin, yani esnafların, zanaatkârların ve tüccarların da siyasi etkinliğini büyüttüğünü unutmuyoruz.
Bir de mukayese yapıyorum: 1789 ve 1830 ihtilalleri burjuva ihtilaliydi, 1848 ihtilali de sanayileşen ülkelerdeki işçi sınıfının eseri olmuştu.
Boğdan ve Eflak prensliklerini ele geçirmek isteyen Rusya nedeniyle 1853 Dokuzuncu Osmanlı-Rus Savaşı, Kırım savaşı çıktı. Fransa ve İngiltere Osmanlı Devletinin yanında yer aldı. Ruslar ne zaman İstanbul’a yaklaşsa, İngiltere karşısına çıktı, Osmanlı yandaşı gibi davrandı, tavizler aldı, güçlendi. Rusya apaçık kaybedendi, Kırım'daki kazanımlarını savunamaması zayıflığını ortaya koymuştu.
Kırım savaşı Rusya'yı iyice yaralamıştı ve 20 yıl içerisinde ülkeyi daha kötü durumlar bekliyordu…
1855te Çar İkinci Aleksander tahta geçti.
Rusya 30 Mart 1856 Paris Antlaşması ile toprak ve çok fazla maddi kayba uğradı, teknolojik olarak geri kaldığını anladı. Silah Sanayi ağırlıklı bir sanayileşmeye önem verdi. 1870’lerden itibaren Alman yardımlarıyla yatırımları artırdı. Yabancı sermayeyi teşvik etti. Ordularının yetersizliğini gidermeye başladı. Osmanlı azınlıklarına karşı Slavlık ve Ortodoksluk propagandasını arttırdı.
Batı’da kaybeden Rusya, Doğu’da kazanıyordu. Batılılarla birlikte, İki büyük Afyon Savaşında yenilen Çin’de 1858 anlaşmasıyla bazı haklar elde etti.
Kafkaslar’da ayaklanma 34 yıldır devam ediyordu. Sonunda, 1859da Şeyh Şamil (1797-1871) esir düşünce Dağıstan (Çeçenistan ve İnguşetya) teslim oldu. 1864te Çarlık Çerkesleri zorunlu sürgüne yolladı, 1,5 milyon insan Karadeniz’e açıldı, Adıge Çerkeslerinin 12 boyundan biri yok oldu, 500 bin Çerkes hastalık, kıtlık ve açlıktan öldü.
1861de kölelik kaldırıldı, ama Rus şehirleri sanayileşme olmadan ve iş imkânı yaratamadan büyüyordu. Rusya Kafkasların kalanını, Orta Asya’yı ve Sibirya’yı işgal etti. 1860ta Pasifik’teki Vladivostok (Doğu’ya hükmet) limanı ve 1890larda Trans-Sibirya Demiryolu açıldı.
1867de tarihte görülmeyen bir olay yaşandı. Kırım Savaşı sonrası hazinesi boşalan Rusya, Alaska’yı 7,2 milyon $’a ABD’ye satmak zorunda kaldı.
Ruslar 1868de Buhara, Semerkant ve Türkistan’ı işgal etti, bu kültür merkezleri 1991’e kadar Rus egemenliğinde kalacaktı.
Osmanlı, 1870te, Rusya’nın baskısıyla Bulgar Kilisesi’nin bağımsızlığını tanıdı ve Bulgarların yoğun olduğu bölgeler Bulgar Ekzarhlığı yönetimine verildi, diğer bölgelerdeki Ortodokslar üçte ikilik çoğunluğu sağladığında, Rum Patrikhanesi’nden ayrılıp Bulgar Ekzarhlığı’na geçebilecekti.
1874–81’de Çarlık karşıtı terör olayları artıyor. Karşı önlemler alınıyor. Alarm çanları artık daha yakından geliyor…
Ama bunlara rağmen Çarlık gözünü sıcak denizlerden ayırmıyor. 1877'de Osmanlı Devletine savaş açıyor. Tarihe 93 savaşı olarak geçen bu savaş 1878 Yeşilköy Antlaşmasıyla bitti. Bu antlaşma ile Bulgaristan bağımsızlığını kazandı. Ama İngiltere ve Avusturya'nın etkisiyle imzalanan Berlin Antlaşmasında Balkanlar’da Rusya'nın kazancı sınırlandırıldı, Osmanlı’nın zararı azaltıldı, ama Timur’dan sonra 475 yıldır aldığı en ağır yenilgi oldu. Ruslar Ermenileri resmen korumaya aldı, İngilizler Kıbrıs’ın idaresini ele geçirdi. Erzurum (Köprüköy’e kadar) Ruslara verildi.
Devrimciler Çar İkinci Aleksander’i 1881de öldürüyor, yerine Üçüncü Aleksander geçiyor.
İçerde kazanlar kaynıyor, ama Rusya yine durmuyor. Büyümek istiyor, kabına sığamıyor. 1880'lerde Hazar’ın doğu kıyısındaki Türkmen topraklarını işgal ediyor. Kuzeyden Batı Türkistan’a inen Rus Çarlığı ile Hindistan’dan, Afganistan’a, Güney ve Batı Türkistan’a ilerleyen İngiltere arasındaki Büyük Oyun Afganistan tampon devlet yapılarak 1883 Londra Anlaşması ile sonuçlanıyor. Orta Asya'daki Rus-İngiliz mücadelesi, 1885te nüfuz sınırlarının tespitiyle yatıştırılıyor.
Almanya, Avusturya ve İtalya; Rusya'ya karşı üçlü ittifak kurunca, Rusya da 1891'de ekonomik ve askeri ilişkileri geliştirmek için Fransa'yla bir ittifak kuruyor.
1800’lere dönüp baktığımda, Rus kültürü, müziği, edebiyatı ve sanatının dünyaya Dostoyevski, Tolstoy, Gogol ve Çaykovski’leri verdiği dönem olduğunu görüyorum.
Son Rus çarı İkinci Nikola (1894-1917) dönemi başlıyor. 23 yıl iktidarda kalmak fena değil, ama çok zor yıllar var önünde. Babası gibi zorba değildi, zayıf, yumuşak karakterli olduğu için birçok olayın önüne geçemeyecekti.
1900de Sosyalist Devrim Partisi (SR) kuruluyor.
1903te Rus Sosyal Demokrat İşçi Parti (RSDLP)nin ilk kongresinde Bolşevikler ve Menşevikler arası bölünme başlıyor.
1904 Entente Cordiale İttifakı ile İngiltere ve Fransa dünya sömürgelerini ve etki alanlarını paylaştı, buna Rusya da dahil oldu.
Almanya'ya karşı duydukları ortak korkunun yansımalarıydı bu ortaklık.
Rusları İstanbul’dan uzak tutan İngiltere, 1907de Ruslarla yaptığı gizli anlaşmayla bu politikasından vazgeçti. 1908deki gizli Reval (Tallinn, Estonya) görüşmesinde İstanbul Ruslara vaat edildi.
Osmanlı da karışıyordu…
İttihatçılar, Sultan’ın izlemiş olduğu pasif politikadan dolayı imparatorluğun bölündüğü yönünde yoğun bir propaganda dönemine girmişler ve bu propaganda sonucunda İkinci Meşrutiyet’i ilan ettirip, dönemin sultanı İkinci Abdülhamid dönemini resmi olmasa da fiilen sona erdirmişlerdi. Perde arkasında İngilizlerin olduğu daha sonra anlaşılacaktı. 1909’daki 31 Mart Ayaklanması’ndan sonra Almanlarla yakınlaşan Sultan Selanik’e sürgüne gönderildi. İttihatçılar fiilen iktidardaydı artık. Onlar da İngilizlere dönmek isteyecek ancak kabul edilmeyecekti.
Osmanlı’nın parçalanması gerekiyordu…
1915te İngiltere, Fransa ve Rusya arasındaki bir anlaşmaya göre, İstanbul ve Boğazın iki kıyısı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı’nın Avrupa kıyısı Rusya’ya veriliyordu.
Adım adım ilerleyen Ruslar, Karadeniz’den sonra Boğazlar’ı da alacak ve Ege’ye açılacaktı.
1916’da yine bu üç ülke arasında imzalanan gizli Sykes-Picot Anlaşması da Osmanlı’nın Arap vilayetlerinin paylaşımını içeriyordu.
1900lerin başına geri dönüyorum…
Avrupa’da savaş tamtamlarının sesi duyuluyordu. Almanya dışlanıyor, Avusturya-Macaristan Orta Avrupa'ya sıkışıyor, Osmanlının petrol bölgelerindeki toprakları değer kazanıyordu. Birinci Dünya Savaşı yaklaşmıştı.
Rusya, Uzak Doğu’da da rahat durmuyordu. İçerdeki sorunlar yine gereken uyarıyı yapamamıştı. Gücünü dağıtmaması gerekirken, bunun tersini yapıyordu. Japonya ve Çin ile birçok antlaşma imzalayarak Sahalin ve Kuril adalarıyla Amur Vadisi gibi önemli noktaları ele geçirdi. Kore’deki Çin-Japon mücadelesinde Çin'in yanında yer aldı. 1900 Boxer Ayaklanmasında Rus askeri Mançurya'ya girince, Japonya ile rekabet sıcak savaşa döndü. 1904 Şubatında Japonya Port Arthur'daki Rus harp gemilerine saldırdı ve Rus-Japon Savaşı başladı. Bir seri ağır mağlubiyetler ve içerdeki devrimci hareketler Çar İkinci Nikola’yı barışa zorladı (1905).
Rus halkı ile Romanov Hanedanı arasında iplerin kopmasına Rus-Japon Savaşı’nda yaşanan başarısızlıklar neden oldu. 9 Ocak 1905’te, Çar’ın istifasını isteyen halka Çar muhafızlarının (Koşaklar, Kazaklar) ateş açması sonucu binlerce kişi öldü, binlercesi yaralandı. Tarihe kanlı ‘Kanlı Pazar’ diye geçen bu olaydan sonra kitlesel şiddet olayları yayıldı. Dağıtılan Devlet Duma’sı Finlandiya’da toplandı ve halkı vergi vermemeye, askere gitmemeye çağırdı. Sonuçta 1905 Devrimi başarısız oldu. ‘Devrim’ ancak 1907’de yenilgiye uğratılabildi.
Çanlar çalmaya devam ediyordu…
Japon yenilgisi Rusya’daki gerilemeyi tetikledi. Haziran 1905’te Karadeniz’deki Potemkin savaş gemisinde isyan çıktı. Ekim 1905'te başlayan demiryolu işçileri grevi genel greve döndü ve Petersburg Sovyeti'nin kurulması ile devrimci hareket en yüksek noktasına ulaştı. Zor durumda kalan Çar İkinci Nikola meşruti bir anayasa ve seçilmiş bir meclis sözü verdi. Bir süre sonra işçi hareketi bastırıldı. 1906 seçimlerinde liberal ve sol muhalefet mecliste çoğunluğu elde etti. Köklü reformlar istediği için çarlık hükümetiyle ters duruma düşen ilk meclis iki ay geçmeden dağıtıldı. 1907de seçilen ikinci meclisin de ömrü üç ay oldu. Köylülere ve azınlıklara seçme hakkının verilmediği seçimlerle seçilen üçüncü ve 1912de seçilen dördüncü meclis genelde çarlık hükümetinin politikasını destekledi. Bu arada 1911de Başbakan Stolypin öldürüldü.
Osmanlı’daki İkinci Meşrutiyet ile aynı zamanda benzer siyasal gelişmeler…
İmparatorlukların sonu yaklaşıyor…
Siyaset böyle gelişiyor. Peki, Rus ekonomisi ne durumdaydı?
1914e gelindiğinde, madenciliğin % 90’ı, petrol çıkarmanın % 100’ü, kimya sanayinin % 50’si ve tekstil sektörünün % 28’i yabancıların elinde idi. Diğer yatırımlar için de çok fazla dış borç alınmıştı. Rusya, yabancı yatırımcı ve borç veren kuruluşlara büyük tavizler vermek zorunda kalmıştı. Ama Rus ekonomi ve sanayisi Avrupa ve ABD seviyesine yaklaşamıyordu. 1913te ihracatın % 63’ünü tarım ürünleri, % 11’ini kereste oluşturuyordu, kişi başına sanayileşme, Almanya’nın dörtte birinden, İngiltere’nin altıda birinden azdı. Nüfusun % 80’i tarımla uğraşıyordu, kalanların çoğunun da tarımla ilgisi vardı. 1890-1914 arasında nüfus 61 milyon artarak 177 milyona ulaştı. 1913te orduya 970 milyon ruble ayıran Rusya, sağlık ve eğitime 154 milyon ruble ayırabildi.
Çar’ın “Bize yardım etmelisiniz” diyen bakışlarını İngilizlerin kaçırdığını düşünemiyorum. Ama bir yandan da Rusları pohpohluyorlar. Sanki uçuruma doğru bile bile itiyorlar. Sanatta ve edebiyatta bu kadar güçlü insanlar çıkaran Rusların bu derecede kör olmaları da mantıklı değil. Gel de komplo teorilerine inanma!
Çar, elbette bu gelişmelerden sonra ayağını denk almıyor ve açıldıkça açılıyor…
Uzak Doğu'da Japonya ile savaşa son veren Rusya, 1906'dan sonra Balkanlar üzerinde nüfuz kazanmak için Avusturya ile mücadeleye girince, İngiltere ve Fransa'nın yanında Birinci Dünya Savaşına giriyor. 1914te Osmanlı Devleti’nin Almanya ve Avusturya'nın müttefiki olarak savaşa girmesiyle de Kafkasya'da yeni bir cephe açmak zorunda kalıyor. Boğazların açık olmasına bağlı ikmal desteğini yitiriyor. Önemli derecede silah ve mühimmat sıkıntısı çeken Rus orduları 1915te batıda birbiri ardına ağır mağlubiyetler alıyor.
Akla bir soru geliyor. Berbat durumdaki Ruslar Sarıkamış’ta nasıl galip geldiler?
Aslında galip gelemiyorlardı. Sarıkamış’taki Rus birliklerinin komutanı arkalarının çevrildiğini düşünerek doğuya kaçmıştı. Sayıları çok azalan Osmanlı birlikleri biraz daha şanslı olsalardı, ikmal biraz daha destek verebilseydi, tarih değişebilirdi.
Ruslar bu muharebeyi kazandılar, ama gerçekten çok şanslıydılar…
Çin’de Sun Yat-San liderliğindeki devrimcilerin 1911de iki bin yıllık Qing hanedanını yıktığını ve cumhuriyetin ilanını hatırlıyorum. İmparatoriçe 1901’de öğretimde batılı konuların yer almasına, Silahlı Kuvvetlerde düzenlemelere, 1908’de meşrutiyete, 1909’da meclise ve seçimlere reformlara razı olmuştu. Ancak, bunlar yetmedi, askerler iktidarı ele geçirdi,  milliyetçiler ve devrimciler de yeraltına indi.
Osmanlı, Rusya ve Çin hanedanları aynı tarihlerde benzer sorunlar yaşıyor. Rastlantı işte…

Bolşevik Devrimi ile devam edeceğim…


Hiç yorum yok: